Skip to content

Month: March 2008

KÖR KÜTÜKLER UYUDU

Ne dedimse gülüm anlamadılar
Zalimi, haini paylamadılar
Diri diri bir mezara kodular
Doğruldukça kör kütükler uyudu

İçtikleri kan değil de söyle ne
Kandırdıkça kandırılır divane
Hem hayatı hemi gönlü virane
Soruldukça kör kütükler uyudu

Ne sorarsın canım ahvalim budur
Bu gönül baharsız ağacı bodur
Sözümü çekemem istersen kudur
Yoruldukça kör kütükler uyudu.

11.4.1996/ Hüseyin Uçar

HALA ARIYOR GÖZLERİM

O bir bahtı karalı mı?
Yüreciği yaralı mı?
Şu dağların maralı mı?
Hala arıyor gözlerim

 

Bir göründü bir kayboldu
Gözlerim hüzünle doldu
Çiçeğim açmadan soldu
Hala arıyor gözlerim

 

Dara düştüm, zar’a düştüm
Bir vefasız yar’a düştüm
Sonu gelmez yola düştüm
Hala arıyor gözlerim

 

Güzeellerin sarısını
Bir elmanın yarısını
Şu ömürün arısını
Hala arıyor gözlerim

 

Bir uçsuz bucaksız çölde
Sevdam iniliyor telde
Gene kaldım gurbet elde
Gene arıyor gözlerim.

 

                                 22.4.1996 / Hüseyin Uçar

KOPAR GİBİ

Bir ömür ipini boynuma astı
Kanlı düşman oldu sineme bastı
Gencecik yaşlara neyidi kasdı
Kollarımı kopardılar bedenden
Ümit kesilirmiş geçip gidenden

Yüreklere kor doldurdu gidenler
Sarıldı toprağa körpe bedenler
Yıl oldu geçmiyor kısacık günler
Ayaklarım taşımıyor dostlarım
Kopar gibi kasılıyor kaslarım

Güneşin etrafı kara bulutlar
Gidenlere engel değil hudutlar
Kıyan kıydı sizin olsun bu yurtlar
Dönüşü yok ağlamasın analar
Felek yaksın ellerine kınalar

 

                                 30.8.1996 / Hüseyin Uçar

İÇİRMEDİLER

Tepeleri düz eyledim yol yaptım
Yaptığım yollardan geçirmediler
Sevdim birisini bir ömür taptım
Zehir mi, şerbet mi, seçtirmediler
Sakisiz masada içirmediler.

 

Zevklerimiz ayrı, yolumuz ayrı
Sığınma n’olursun yalana gayrı
Yalanın kimseye olmadı hayrı
Değerine paha biçtirmediler
Sakisiz masada içiemediler.

 

Göller özlem duymaz imiş kuğuya
Gelen giden taş atarmış kuyuya
Kaptansız gemiler vurur kıyıya
Açık denizlerden geçirmediler
Sakisiz masada bir içirmediler.

 

Kavurdu da güneş kurudu göller
Garibe hürriyet tanımaz eller
Güllerin rengine yanar bülbüller
Göçeyim dedim de göçürmediler.
Sakisiz masada içirmediler.
                                20.12.1996 / Hüseyin Uçar

 

 

 

 

 

 

 

BOĞDULAR

Oğul verdik boğdular
Yurttan yurda kovdular
Saddam gibi faşistler
Kanlar içip doydular

Ceset dolu Halepçe
Cesedi toplar kepçe
Seni utanmaz sadist
Vuruşsana erkekçe

Bu ne biçim istila
İnsanı sattın pula
Seni amansız gaşist
Halklar getirir yola.

1996 / Hüseyin Uçar

SULAR DURULMAZ

Taviz’i edeyim niçin
Arkası kesilmez göçün
Seçtiğiniz doğru seçin
Bulanık sular durulmaz

Çetin olur dağ yokuşu
Bakma nolur kuş bakışı
Gerdanda benler nakışı
Sarrafa meslek sorulmaz

Her gülün kokuşu vardır
Her yolun yokuşu vardır
Her suyun akışı vardır
Akar menzili bulunmaz
Akar bir sonu bulunmaz

 

14.9.1996 / Hüseyin Uçar

GELMEZMİYİM EFENDİM

Gözlerimde isyan dilim duada
Yüreğimi kavurdular tavada
Gözlerim yoldadır gönlüm yuvada
Gece gündüz yol alırım efendim

Söyle niçin anlaşılmaz sözlerim
Ömür boyu yollarını gözlerim
İnanın yanıltmaz beni hislerim
Gurbet elde zor kalırım efendim

İndir yemenini görem yüzünü
Süre süre geldim güzel, izini
Yiğit olan elbet tutar sözünü
Söz verirde, gelmezmiyim efendim.

3.2.1996 / Hüseyin Uçar

AGLAYAMADIM

Beyi ölmüş bir kovanda oğuldum
Koyun oldum yüzyıllarca sağıldım
Karşı çıktım ülke ülke kovuldum
Yüreğim yansa da ağlayamadım

Kurt boğdu kuzumu kırda bayırda
Bırakmadı koyun olsun çayırda
Faydalı olayım der iken yurda
Yavrumun kuşağın bağlayamadım

Dönüyor her dönem kar ile boran
Çekildi çevremden dost ile yaren
Doktor değil inan yaramı saran
Onlar kıydı bana ben kıyamadım

Ölen öldüren de anamın oğlu
Yeter kırdırmayın sağ ile solu
Hepimizin yurdu can Anadolu
Barışı huzuru sağlayamadım.

12.4.1996 / Hüseyin Uçar

GÜLÜN ARDINDAN

Mateme boğuldu düğün töreni
Sağır dilsiz etti duyup göreni
Davet eylemiştik dostu yareni
Türklerin bacısı Gül’ümüz nerde
Vurulmuş yatıyor hanımlar yerde

Havadan tepeye kurşunlar yağdır
Bre ilkel söyle bu hangi çağdır
Tepe değil kayıp bir koca dağdır
Öğrencisi bekler öğretmen yoktur
Bu göçmen topluma bu acı çoktur

 

Sormadık kalmadı bu vahşet niye
Haydarcan ağlıyor nerde annem diye
Annesin gönderdik tabutla köye
Başlayan düğünün sevinci nerde
Hanımlar vurulmuş yatıyor yerde

At’ın üstündeydik kuduz daladı
Dile geldi dağlar taşlar ağladı
Düğün mü, matem mi yürek dağladı
O kültür köprüsü Gül’ümüz nerde
Halayları kuran elimiz nerde

 

Yazmaya günlerdir ellerim varmaz
Şehit mi, kurban mı hiç kimse sormaz
Kişilikler kalır bedenler kalmaz
Hani yirmi yaşlı Fatma’mız nerde
Vurulmuş hanımlar yatıyor yerde

 

Kolay mıdır haber olduk basına
Kim katılmaz güzel bacım yasına
Arar gözlerimiz olmuş aşina
Levent’in, Bülent’in anası nerde
O gül benzi solmuş yatıyor yerde

 

Baş sağlığı Battal, Urfalı Mehmet
Düğün halayında koptu kıyamet
Zalim kurşunlarda yok mu merhamet
Önca yaralının acısı nerde
Kanlara belenmiş yatarlar yerde

 

Ne kaderdir ne de alın yazısı
Sade gösterişte insan bazısı
Kör eder anayı yavru sızısı
O murat almayan Fatma’mız nerde
Anayı babayı gark eder derde…

6.1.1996 / Hüseyin Uçar

DİL YARASIDIR

Ahd ettin de karlı dağlar aşmadın
Sel olup da bir mevsimde taşmadın
Ne dedimse bildiğinden şaşmadın
Ne kurşun ne hançer  dil yarasıdır.

Kapatılmaz bir yaram var derinde
İnanın ki kalbin orta yerinde
Duman tüter baca gibi, serinde
Gül yarası değil  dil yarasıdır.

 

06/05/1996Hüseyin Uçar

SÖZLERİM MUHABBET

Isıtmaz kendini yaktığı soba
Görünüşü ince sözleri kaba
Dört kere evlenmiş olmamış baba
Sözlerim muhabbet darılma n’olur

 

İhmal edilir mi ceylanı bala
Tatlı söz yılanı getirir yola
Kuşlar bile döner meyvalı dala
Sözlerim muhabbet darılma n’olur

 

Uyuyan aslanın başına basma
Sıcak bak dostuna suratın kasma
Rakı’ya dönüşsün bahçede asma
Sözlerim muhabbet darılma n’olur

 

Hüseyin Uçar’ın sözleri kime
Bir yerde duyduğun bir yerde deme
Zehr’olur namerdin meyvesi yeme
Sözlerim muhabbet darılma n’olur

 

18.12.1996 / Hüseyin Uçar

DÜŞMEYE GÖRSÜN

İşim başka düşüm başka
Hiç düş görmeseydim keşke
Çıkamadım neden köşke
Düşler bile yaşanmıyor

 

Her yürekte hüzün vardır
Dünya dertlilere dardır
Güldüren ağlatan yardır
Her ne’ylesem hoşlanmıyor

 

Dost olan dost yara sarar
Goncam saçlarını tarar
Arif olan arif arar
Lokman gönül yaşlanmıyor.

 

22.5.1996 / Hüseyin Uçar

 

BİNMEYE GÖRSÜN

Bahara dönermiş bahara kışlar
Un ufak olurmuş tepeler taşlar
Düz olurmuş yare giden yokuşlar
Sevdanın alevi düşmeye görsün

Uçak salsan tutamazsın gönülü
Gülü yolup ağlatmayın bülbülü
Boş kalmış gönüller andırır çölü
Sevdanın ateşi sönmeye görsün

Sevdalı güzeller öncüdür öncü
Yüreğin başından gider mi sancı
Olur mu gönülün yaşlısı genci
Sevdanın atına binmeye görsün.

 

8.5.1996 / Hüseyin Uçar

NE DİYEYİM BEN SANA

Ey sevdiğim ne diyeyim ben sana
Benim ile yöreceğin gün olsun
Yastığa yorgana sarıldım yattım
Yarın diye beklediğin dün olsun

Gölgen miyim kovaladım tutmadım
Yüze dedim gıyabında atmadım
Sevgi nedir, şefkat nedir tatmadım
Genç yaşında siyah saçın yün olsun

Yüreğime akar hüzün pınarı
Ne desem, söylesem olmaz yararı
Dört mevsim kış yaşar ömrün baharı
Yanın, yören, eşin, dostun kin olsun

Beş duyun var beşi birden çürüye
Cenazeni kurtlar kuşlar sürüye
Ne bıraktın Hüseyinden geriye
El verdiğin senle birlik sin olsun.

30.12.1996 / Hüseyin Uçar

HATIRLAMADI

Hiç bir şey almadım devamlı verdim
Bunca yıl ağladım bilmedi derdim
Yar diye yoluna yüzümü serdim
Geçtiği yolları hatırlamadı

Fidan oldum bahçesine dikildim
Bulut oldum tane tane döküldüm
Kölesiydim ömür boyu büküldüm
Sarılan kollarım hatırlamadı

Hüzünle duyguyla dolmadı bir gün
Benden başkasını yormadı bir gün
Derdin nedir diye sormadı bir gün
Meyveli dallarım hatırlamadı

Bir yara açtı ki kapanmaz derin
Ben güneş olurum o rüzgar, serin
Seversen dünyada olmazmış yerin
Boy boy oğul verdim hatırlamadı.

04.09.1996 / Hüseyin Uçar

ERİTTİ BENİ

Nere gitse arkasından sürüdü
Kapıldı öfkeye kalktı yürüdü
Bıraktı gurbette ömrüm çürüdü
Yanardağ ağzında eritti beni

Yakışmaz sevene ömürü oymak
Gönülün arzusu sevdaya doymak
Yanaklar süzülmüş bal ile kaymak
Hayali kollarda çürüttü beni

Hüseyin’im yad ellerle ağlaştı
Karlar yağdı saçlarıma dağlaştı
Hüzünü kedere kattı paylaştı
Hayali yollarda yürüttü beni.
                                 
27.12.1996 / Hüseyin Uçar

PAYLAŞAK

Gördüm, darma dağın yarin saçları
Aşılır sanırdım gönül burçları
Doyurmak isterim bütün açları
Bir dilim ekmeğim vardır paylaşak.

 

İstedim ki kör gözlere batayım
Halden bilmezlere gidip çatayım
Elin vermez güzel elin tutayım
Bir hayalin kaldı, ver de paylaşak.

 

Dövdülerde Kaşım başım yardılar
Koşa koşa bir yerlere vardılar
Gül yetirdim birer birer yoldular
Neyim kaldı, söyle neyi paylaşak?
29.06.1996 / Hüseyin Uçar

 

SÖYLE NASIL SEVGİLİSİN

Irmak olup çağlamadın
Kuşağımı bağlamadın
Arkam sıra ağlamadın
Söyle nasıl sevgilisin?

Sürünürsün ahım alma
Beni tek başıma salma
Dönüp saçlarını yolma
Söyle nasıl sevgilisin?

Yolcuya çölde at mıdır
Damağa değen tat mıdır
Ahın adı murat mıdır
Söyle nasıl sevgilisin?

 

08.03.1996 / Hüseyin Uçar

BEN ÖLMEDEN

Bunca yıl sevdiğim ben sana nazdım
Güzel dost mezarın elimle kazdım
Bütün çektiklerin kalbime yazdım
Ben ölmeden sen ölmezsin sevdiğim

Emaneti bize bacı, kardeşin
Dikilin karşıma yıkılsa kaşın
Boynu buruk burda sarı Bektaş’ın
Ben ölmeden sen ölmezsin sevdiğim

Ne arımız vardır ne de arılık
Nöbet nöbet gelir burda sarılık
Ölümden betermiş emmi ayrılık
Ben ölmeden sen ölmezsin sevdiğim

Çoklar yok olmadan tükenir azlar
Çabuk unuturlar oğullar, kızlar
Ne zaman anarsam yüreğim sızlar
Ben ölmeden sen ölmezsin sevdiğim..

14/6/1996 Sokrates KBH. Hüseyin Uçar.

BEN İNSANIM

Hangi dala el attımsa kırıldı
Ne ağaç utandı ne dal uslandı
Sevdiklerim göz önünde vuruldu
Ne katil utandı, ne kın paslandı

 

Çektiler de can evimden vurdular
Ne katil arayıp ne de sordular
Hak aradık yolumuza durdular
Kirpiklerim her devirde ıslandı

 

Acılardan gıda alıp dirildik
Göçmen olduk ülke ülke sürüldük
Sipahiye tımar diye verildik
Uç beyidir oda bize yaslandı

 

Kılıcımız kana battı kanlıdır
Yüz yerinden yaralansan canlıdır
Hangi çağa baksam tarih kanlıdır
Ben insanım anılarım canlandı.

 

9.8.1995 / Hüseyin Uçar

 

Bu mevsimde ölünür mü?

Demirci demir büküyor
Köle aga’sın çekiyor
Söğüt pamuğun döküyor
Bu mevsimde ölünür mü?

Mayıs, Haziran, Temmuzu
Sordum yoksul bilmez muzu
Kardelenle doğar kuzu
Bu mevsimde ölünür mü?

Olmasın ömrün yokuşu
Kanat çırpar huma kuşu
Ömür denen anlık koşu
Bu mevsimde ölünür mü?

Korkutmasın cinle peri
Kulak çekmez küpeleri
Kalptir elbet aşkın yeri
Bu mevsimde ölünür mü?

Ey sevgili göster yerim
Artsa bile gam kederim
Beni tartar türkülerin
Bu mevsimde ölünür mü?

 

04.06.1995 / Hüseyin Uçar

Hiç bir Doktor bu yarama bakmıyor

Hüzünler ekilmiş gönül tarlama
Tuz basmışlar inileyen yarama
Ben yolcuyum kömür gözlüm ağlama
Takatım kesildi kolum kalkmıyor
Yürekler taşlaşmış gözler bakmıyor.

Silahın yerini baltalar aldı
Bunca yılın suçu gençlere kaldı
Hapislik, göçerlik kapımız çaldı
Madımak tutuşmuş sular akmıyor
Hiç bir doktor bu yarama bakmıyor.

Saldırıya hedef bilim yuvası
Talan olmuş al yanağın yuvası
Tazelenir anaların yarası
Üzmüşler bülbülü güle bakmıyor
Kanlı Sivas, yeşil ışık yakmıyor.

 

25.02.1995 / Hüseyin Uçar

YIKMA NOLUR KAŞLARINI

Sağır dilsiz taşlar gibi
Uçamayan kuşlar gib
Bir kavgaya başlar gibi
Silah etme taşlarını

Kulağına oldum küpe
Düz edersin dere tepe
Gönül genç kız, öpüş körpe
Gel sileyim yaşlarını

Yarın kurdum öykülerden
Gıda aldım türkülerden
Ölüyorum can kederden
Yıkma nolur kaşlarını.

 

28.12.1994 / Hüseyin Uçar

NE FAYDA

Ağladım, sızladım akmadı yaşım
Muhabbet ehlidir kesilsin başım
Düşman gibi bakar bacı, kardaşim
Dilim söyler özüm ağlar ne fayda

Yağmurumu ruzgarımı kestiler
Sam yeli olup da  çölden estiler
İhtiyaç duyduğum zaman küstüler
Yaptıkları yürek dağlar ne fayda

Tarihe yazılır her gelip geçen
Üretmeden yerse her konup göçen
Bir görülmez katil yeşili biçen
Cehalet ellerim bağlar ne fayda.

 

1.2.1994 / Hüseyin Uçar

KONMAYAN ÖZGÜR

Ağladım sızladım duyulmaz sesim
Karşıki dağlardan döndü nefesim
Garibanlar yurdu göğüs kafesim
Konanlar pişmandır konmayan özgür

Benim ırmaklarım benle beslenir
Bahar olur kardelenler boy verir
Her derdi acıyı gönlüm üstlenir
Konanlar pişmandır konmayan özgür

Kanadı kırılmış uçamaz turnam
Bir tarih dertlere gark olmuş anam
Kırıldı bir defa barışmaz sunam
Yananlar pişmandır yanmayan özgür

Bir derin nefesle adın anıldı
Sanmayın ki Hüseyin’im yanıldı
İyi niyetliler korkak sanıldı
Sananlar pişmandır sanmayan özgür.

 

1.7.1994 / Hüseyin Uçar

YOK DERLER SEFİL

Saldın yüreğime alı, alazı
Bu nasıl kaderdir bu nasıl yazı
Dilleri turnaydı bülbül avazı
Aradım yurdumu yok derler sefil

Kimlere emanet ettin barışı
Gene bize değdi feleğin taşı
Boynu bükük koydun kavim kardaşı
Aradım evleri yok derler sefil

Sığmadın bir yere kadersiz emmim
Okyanusta bile yol almaz gemin
Seni unutamam ederim yemin
Aradım yurdumu yok derler sefil

Bir ömür göçmendin yurtsuz yuvasız
Çorbalar içtin yağsız tavasız
Vergiler ödedin dağsız ovasız
Yokladım yurdumu sen yoksun sefil

Dilerim ki kısa ömrün çağ olsun
Her gördüğün bozkır değil dağ olsun
Emmim göçmüş yavruları sağ olsun
Ararım sorarım yok derler sefil

Kuru söğüt nöbetçisin yitirdi
Sefil emmim yaraların bitirdi
Dedem oğlun bizden aldı götürdü
Ararım sorarım yok derler sefil

Nere varsam her yerlerde izin var
Her ezgide bir satırlık dizin var
Her mecliste konuşulur sözün var
Çınlar kulağımda avazın sefil

Kurumuş yapraklar eğilmiş dallar
Sarmış kara toprak kapanmış yollar
Hüseyin halini anlayan anlar
Aradım yurdunu sen yoktun sefil.

 

16.11.1994 / Hüseyin Uçar

SOR

EĞER KAR YAŞMIŞSA SAÇLARIMA
KIRLANGIÇLAR KONUP KALKIYORLARSA ŞAKAKLARIMDAN
HADİ KANATLAN DİYORSA KELEBEKLER BAHARDA
KAÇAMAK BAKIŞLARINI ESİRGİYORSA ŞEHLA GÖZLÜ KIZLAR
YÜKLENMİŞSE GÖZ PINARLARIM KİRPİKLERİME
SORGULAMAYA BAŞLAMIŞLAR AYNALAR
BANA DEĞİL YILLARA SOR

BIRAKMIYORSA SORUNLAR YAKAMI
GELİP OTURMUŞSA HAMAL MEHMET’İN
ACI TEBESSÜMÜ DUDAKLARIMA
TERKETMİŞSE SEVEREK BÜYÜTTÜKLERİM
ANLAMINI YİTİRMİŞSE SÖZCÜKLER
TARLA TOHUMA MUHTAÇSA
BANA DEĞİL ACLARA SOR

TERKETMİŞSE YAVRUSUNU LEYLEK
KAR YAĞMIŞSA UMUTLARIMA
KOPARILMIŞSA DALINDAN YAPRAK
SEVİLDİKÇE UZAKLAŞIYORSA SEVGİLİ
UZAK ÖZLEMSE UMUT
SUYA HASRETSE TOPRAK
BENDE BAŞLAMIŞSA YÜRÜMEYE YOLLAR
BANA DEĞİL YOLLARA SOR.

 

31.12.1994 / Hüseyin Uçar

BOSNADA YAŞANANLAR

Her yandan çıkıyor toplu mezarlar
Tanrımı ki kara yazı yazarlar
Dünya suskun günden güne azarlar
Kan barut kokuyor dağlar meydanda

Çoktan göçmüş otelciler hancılar
Yüreğimden eksilmiyor sancılar
Kolsuz, başsız yatar kardeş, bacılar
Nice mahzun sivil ağlar meydanda

Kış turisminin kanar yüreği
Yemek ister Sırplar balı, böreği
Dengeli tutuşur yiğit bileği
Vakitsiz bozulan bağlar meydanda

Çevrilmiş Boşnak’ın her yerden yanı
Hangi yöne koşsa hedeftir canı
Hak hukuk bekçisi Avrupa hani
Kurşuna dizilen çağlar meydanda.

10.8.1994 / Hüseyin Uçar

ÖLMESE GEREK

Ceylan bakışları konmuş bir dala
Düşmüşüm hüzünle aşk denen yola
Yanaklar benziyor petekte bala
Seni saran yiğit ölmese gerek

Baharda çağlayan sele benziyor
Hançerledi beni ele benziyor
Bülbülün yandığı güle benziyor
Senin aşıkların gülmese gerek

Dalgalar getirdi koydu önüme
Bakışları hançer battı tenime
Ay mıdır, güneş mi doğdu günüme
Akan göz yaşımı silmese gerek

Gözlerim gözünü sardı saralı
Enginli, yüceli dağlar aralı
Ayrılırım burdan kalbim yaralı
Seveni sevilen görmese gerek

Bu bir rüya oğlum Hüseyin uyan
Nice acı gördün buna da dayan
Kör olsun sürünsün sözünden cayan
Sevda kuralını bilmese gerek.

 

 01.08.1994 / Hüseyin Uçar

KÖY KONAĞIYIM

Bana yurdumu sorma güzelim
Bana yurdumu sorma
Ben ne Asyalı
Ne Avrupalı
Ne Afrikalı
Ne de Antarktikalıyım.

Benim yurdum gözlerin
Kimsenin ulaşamadığı
Sekizinci kıta,
Ben oralıyım.

Bana soru sorma güzelim
Bana soru sorma
Bak denizler bile alevler içinde
Karaya vurmuş balinalar yunuslar.
Katlediliyor doğa
Açlığa terkedilmiş kara Afrika
Avrupanın göbeğinde soy kırımı
Bir harabe Bosna
Kimler birbirine kırdırıyor Afgan halkını
Dağılan Sovyetlerde kör döğüşü
Kim kimi boğazlıyor
Kimin adına?

Kabına sığmıyor yüreğim
Kabına sığmıyor
Özgürlüğe olan tutkum
Direngenliğimle yine baş konusuyum gündemin.

Bana nereli olduğumu sorma güzelim
Bana nereli olduğumu sorma
Sorular birbirini kovalıyor
Yanıtlar hazır, kalem arıyorum
Ne tür bitkileri var
Nasıl bir kültür köprüsü oluşturmuş Coğrafyada
Benim memleketim sadece doğduğum topraklar değildir.

O topraklar üstünde
İnsani değerler adına
Ne üretilmişse hepsinin bir bütünüdür.

Benim ülkemde halklar
Öyle iç içe yaşıyorlar ki
Öyle kültür mozayiği oluşturmuşlar ki
Avlu duvarlarından pencere perdelerine
Giyim kuşamlarından
Bindikleri bisiklete bahçıvanlıktan çiftçiliğe
Ve inançlarına kadar farkllılıklar öylesine ortadaki
Bu bizim kaybımız değil kazancımızdır
Gelişmemizin önünde engel değil
Bir verimli ovadır.

Hüzün buketim
Şehla gözlüm
Bak şu belime doladığım gökkuşağı
Avcumdaki yıldızlar
Renk çümbüşü
Bir baştan bir başa
Dağları ovaları
Denizleri ve insanlarıyla
Bir doğa cennetidir.

Hüzün buketim
Şehla gözlüm
Bugün 23 Nisan
Ben bir köy konağıyım
Herhangi bir köyünde yurdumun
Konuklarım var her yıl olduğu gibi
Yaşları yedi ile on üç arası
Rengarenk giysileri
Farklı lisanlarıyla
Mutlu ederler beni.

 

23.04.1994 /Hüseyin Uçar

DİLİM

Kucaklaşmıştı sarmaş dolaş
Baltıkla Kuzey buz denizi
Sandım annem ninni söylüyor
Öyle içli
Öyle sıcak.

İlk öğreneceğim kelimeleri öğretiyor
Her gün biraz daha gelişyor dilim
Ve kimliğim çıkıyor ortaya
Benim dilim annemle eşanmalıdır
O tutsaksa tutsaktır
O özgürse özgürdür
Onun gelişmişliğiyle gelişir ancak.

Ayrıca bugün anneler günü
Annemin kaburgaları sayılıyor Afrika’da
Avurtları birbirine geçmiş
Dişleri ışıldıyor bembeyaz
Çiçek değil bir dilim ekmek bekliyor
Dünyanın en zengin ülkesinde
Bir dağ başında çırıl çıplak.

Dil uzmanlarının bile farkında olmadığı bir dilde
Ağıt yakıyor kaderine
Parayla alınıp satılıyor
Taşla sopayla öldürülme cezası veriliyor dünyanın bir çok yerinde
Bir siren sesi geliyor
İrkiliyorum
Nerede olduğumu hatırlamaya çalışıyorum.

Sjælland Odden burnundayım
Yalnızlığa, ıssızlığa terkedilmiş yazlık evler
Gökyüzünde dolunay ve yıldızlar
Mette Molds yük şilebi ve şilepten çıkan arabalar
Karanlığa kafa tutan limanın ışıkları
Kıyıyı döven dalgalar
Ve dilimden dökülen mısralar
Bir toplumun geçmişi geleceğidir
Anadil…

Kimi mutlu etmez ki kendi dilinde şarkı söylemek
Farklı dillerde aynı şarkı söylenir
Şarkının söylenişinde yazılışında farklılıklar vardır
Bir toplumun ortak yönlerinin oluşumunda gelişiminde
Sarılınacak bir silah odur.

Konuşan dilim
Gören gözüm
Yürüyen ayağımdır
O başkaldırışımdır.

Suskunluğumdur
Basınım
Radyom
Televizyonumdur

Türkülerimdir
Ağıtlarımdır
Sevinçlerimdir

Karşılıksız seven, sevdiren
Başöğretmenimdir
Yarınlara taşıyan
Tarihimdir o.

 

 08.05.1994 / Hüseyin Uçar

SİVAS

Alevler kavurdu sardı yöremi
Bu nasıl vahşettir deldi sinemi
Zindan etti bize bütün alemi
Tarihler akl’almaz kanlısın Sivas

Ağıtlar fiğanlar yükseldi arşa
Olaylar yüreğim döndürdü taşa
Bitmez mi oyunun ey Hızır Paşa
Tarihler akl’almaz kanlısın Sivas

Yazıldın tarihe otel Madımak
Yüzyıllar yıkansan olmazsın ak pak
Varalım Banaz’a tutalım semah
Tarihler akl’almaz kanlısın Sivas

Olaylara şahit şu Yıldızeli
Alevler içinde Pir Sultan gülü
Kül olmuş el tutmaz onlarca ölü
Tarihler akl’almaz kanlısın Sivas

 

9.9.1993 / Hüseyin Uçar

YAŞAM HANÇERLİYOR

Yüreğimde güneş doğdu sönmüyor
Gönül dilim bir söz verdi dönmüyor
Ömrüm bitti acılarım dinmiyor
Yaşam hançerliyor benden bir ses yok

Buharlaşıp uçmaz denizin suyu
İnan insan oğlu derin bir kuyu
Her insanın farklı değişik huyu
Yaşam hançerliyor benden bir ses yok

Her sözcüğüm bela oldu başıma
Neden dost dediğim çıkmaz karşıma
Her sorduğum bahar dedi kışıma
Yaşam hançerliyor benden bir ses yok

Üç kuruşa satıldığım oluyor
Bazan yirmisinde ömür doluyor
Neden dünya mezarcıya kalıyor
Yaşam hançerliyor benden bir ses yok.

 

9.10.1993 / Hüseyin Uçar

KARA HAYDAR

Ailemizin en ulusu
Torunlarda yansır usu
Altmış yılın dinç yolcusu
Kara Haydar nice yıllar
Destursuz açılsın yollar

Uçar’ların can damarı
Hem karınca hem de arı
Kuzeydeki Çorum barı
Babacığım nice yıllar
Engelsiz açılsın yollar

O herkesten elbet farklı
Yüreğinde neler saklı
Ya zaman, ya babam haklı
Babacığım nice yıllar
Engelsiz açılsın yollar

Yeğenler toplanmış gelmiş
Gülücükler coşan selmiş
Bir hüzünlü ince telmiş
Kara Haydar nice yıllar
Engelsiz açılsın yollar

Sevildiğin bilmelisin
Çağırınca gelmelisin
Tasaları silmelisin
Kara Haydar nice yıllar
Engelsiz açılsın yollar.

28.2.1992 / Hüseyin Uçar

BARIŞMAM

Felek bana tutturmadın elini
Arklara sığdırdın ömür selini
Unutamam körpe kuzum dilini
Felek sana içerledim barışmam

Sevdalandım söz sohbetin bilmeze
Köle kıldın göz önünü görmeze
Yarim dedim hiç yüzüme gülmeze
Bin yerimden hançerledin, barışmam

Hüzün çöktü gözlerime açılmaz
Yaşam budur, hiç yaşamdan kaçılmaz
Gurbet elde bu ayrılık çekilmez
İlden ile göçerledin barışmam.

                                   
13.2.1991 / Hüseyin Uçar

SORAMADIM

Bahar gelmiş fistan giymiş
Fırçası yerlere değmiş
Sevdiğim kaşını eğmiş
Niye küsmüş soramadım

Eğilmiş topluyor pancar
Ben vardıkça benden kaçar
Gidip yad’a derdini açar
Ol kafasını yoramadım

Laf edemem gayet ağır
Çok duyarlı, değil sağır
Anadolu’m diye çağır
Uzaklarda aramadım.

                      
09.02.1991 / Hüseyin Uçar

KANAMADIM

Zalim felek sana özüm doğrulmaz
Eller sardı niçin ben saramadım
Yar yanağı baldan tatlı dediler
Eller tattı neden ben tadamadım

Sığmadım dünyaya güneş miyim ben
Herkes kaçtı benden ateş miyim ben
Bütün dertlere kardeş miyim ben
Eller çattı neden ben çatamadım

Kavursa da güneş gölgeler almaz
Çeşmeler suyunu hiç bana salmaz
Hüseyin yaşamdan yine de yılmaz
Eller kandı neden ben kanamadım?

                                  
 05.01.1991 / Hüseyin Uçar

BULUŞMAM

Yalvarırım bir gün eğlen, dur zalim
Nasıl yaşıyorum sormazsın halim
Para getirdikçe peteğim balım
Gelenekler küt eyledi konuşmam

Ayrılık demektir kalkan trenler
Kulağımdan gitmez öten sirenler
İnanamaz bir gün beni görenler
Bin kez gelsem gene senle tanışmam

Nefrete dönüştü özlemler bile
Yaş kırka dayandı artıyor çile
Yetmez mi sevdiğim getirdin dile
Tanrı olsan daha senle buluşmam.

                                      
14.2.1991/ Hüseyin Uçar

KANARYAM

Çakır gözler desen desen işlenmiş
Ah edene el kalkar mı kanaryam
Bu genç ömür sevdan ile beslenmiş
Dönüp yad’a hiç bakar mı kanaryam

Bakışın ressamda, dillerin türkü
Deryalarda yüzer derinde kökü
Bakışın yargılar gözlerin öykü
Dağlar düze hiç akar mı kanaryam?

Muhabbettir bakışların çekiyor
Şu sinem şehrine sevda ekiyor
Dört mevsimde aşkın fidan dikiyor
Kalbe konan hiç uçar mı kanaryam?

22.3.1991 / Hüseyin Uçar

ESEN YELLER

Esen yeller esmez oldu
Kesen bıçak kesmez oldu
Zehir içtim pekmez oldu
Tatlılarda seçin beni

Aradığım ben de buldum
Dost olana kurban oldum
Saki’siz kadehim doldum
Yudum yudum için beni

Övseler de övülmedim
Vahşilere dövülmedim
Sevdim ama sevilmedim
Sevdalara açın beni

Derya yurdu coşar deniz
Dert eritir solar beniz
Toprağa gark olan ten’iz
Ummanlara atın beni

Tüm kıtalar Anadolu
Benden geçer benden yolu
Ben-i adem kimin oğlu
Türkülere katın beni.

21.03.1991 / Hüseyin Uçar

Taht kurdun bakisin güzel

Al yanağın kirazları andırır
Benim gibi nice aşık yandırır
Gözlerine bakmak beni kandırır
Muhabbet ehline saki’sin güzel

Sevene dayanmaz tükenir yollar
Meyvaya dönüşür çiçekli dallar
Bülbülden şarkılar, arıdan ballar
Kalbime taht kurdun baki’sin güzel

Gözlerin büyülü nehir mi, göl mü
Bırakmaz yakamı kurak mı, çöl mü
Hala anlamadım diken mi, gül mü
Şu ömür selinin arkı’sın güzel

Sabah kuşlar ile ötüştüm durdum
Her güzel ötene adını sordum
Kuşlar yuva kurdu ben hayal kurdum
Dilimden düşmeyen türküsün güzel.

 

12.04.1991 / Hüseyin Uçar

MUHTARIN ARDINDAN

Dostlar ağlayıp da düşman gülecek
Zalim felek niçin gençler ölecek?
Muhtar göçtü, muhtar bulsun körücek
Bağışlayın beni kavuşamadım
Kanatlandım ama kavuşamadım.

Aht edene Alp dağları düz yazı
Anlamaz sözümden arifler bazı
Çal Dertli Ali, dertli çal sazı
Kanadım kırıldı kavuşamadım.

Neden böyle bilmem yakam ellerde
Niçin uzun ömür bakar körlerde
Göçmen olduk bilinmedik yerlerde
Bağışlayın n’olur kavuşamadım.

Bir büyük teselli küçük Muharrem
Hiç düşman olur mu Aslı’yla Kerem
Elimden gelirse uçuklar örem
Çok istedim ama kavuşamadım.

Küçüğün adına diyelim muhtar
Elbette altını sarrraflar tartar
Aslan yatağında bir aslan yatar
Kanatlandım ama ulaşamadım

Kara haber el ayağımı bağladı
Hüseyinim yüreğini dağladı
Öfke bastı hüzün çöktü ağladı
Çok özlemler duydum ulaşamadım
İstesem de yine kavuşamadım.

 

06.07.1991 / Hüseyin Uçar

PERİŞAN

Kardelenler boy veriyor güzelim
Sensiz buralarda sanki gazelim
Hüzün yüklü gözlerimiz süzelim
Sen sılada ben burada perişan

Nere varsam ayrı toplumsal yapı
Hop eder yüreğim tıklasa kapı
Kar etmez sancıma en kesin hapı
Sen sılada ben burada perişan

Şu kahpe yoksulluk açtı arayı
Kime sorsam çözüm gördü parayı
Sen tanıman sevdiceğim burayı
Sen orada ben burada perişan

Mahkeme duvarı cahilin yüzü
Doğruyu güzeli görmüyor gözü
Anadolu’ya hastır türkünün özü
Sen orada ben burada perişan.

13.2. 1990 / Hüseyin Uçar

YORULUR MU

Sevdalılar sevda dokur
Kırk metrelik mektup okur
Birleşiyor demir, bakır
Sevdasız yol alınır mı?

Öfkeye sığınsam olmaz
Ayrı düşsem zaman dolmaz
On dört Şubat günü solmaz
Aşk zincire vurulur mu?

Mecnun için öldü Kerem
Bu yaşamı nasıl yerem
Aşk yolunda olam verem
Sevdalılar yorulur mu?

Çağa selam Hüseyin’den
Sade o kalmıştır dünden
Ölürüm ayrılmam senden
Sevene yol sorulur mu?

 

13.2.1990 / Hüseyin Uçar

BASKIŞLARI

Anlamaz karadan ağdan
Uzaklaşıp gitti çağdan
Kökümle söktüler bağdan
Gözlerine batamadım

Sevda aktım çağıl çağıl
Sürü müyüm bu ne ağıl
Yüzyıllarca böyle sağıl
Söz verdim de çatamadım

Ağrıdan eski yaşları
Bahara benzer kışları
Mavi mavi bakışları
Türkülere katamadım.

14.2.1990 / Hüseyin Uçar

DAYANAMAM

Parmaklar ince ince
Ürperir el değince
Dayanamam sünbüller
Yarim boyun eğince

Ben aşka aldanmışım
Baharı donanmışım
Geçmiş böylece yıllar
Bir baktım yaşlanmışım.

22.02.1990 / Hüseyin Uçar

GURBET KUŞLARI

Taşımaz mantığı, hayali yollar
Çok zaman duygular mantığı sollar
Darda olsam bile sorulmaz hallar
                        Kırılmış kanadı gurbet kuşları
                        Ezilmiş, horlanmış eğik başları

Güzel gözlerine hüzünler çöker
Güneşe, yıldıza içini döker
Gencecik ömrü özlemler söker
                        Kırılmış kanadı gurbet kuşları
                        Ezilmiş horlanmış eğik başları.

İyidir arası sövgüler ile
Yaşanmaz yapmacık sevgiler ile
Kuğunun özlemi biter mi göle
                        Kırılmış kanadı gurbet kuşları
                        Ezilmiş horlanmış eğik başları.

 

                               18.02.1990 / Hüseyin Uçar

OLSUN OLSUN

Yoksul ağlar, tok da ağlar
Onun iken yeşil bağlar
Şahitsiniz geçen çağlar
Ben diyemem olsun olsun.

Kaçmak mıdır çıkış yolu
Şu yüreğim Anadolu
Anlamadan insanoğlu
Alaylı der, olsun olsun.

Yeşil iken niçin yolak
Sağlam iken olduk çolak
Duygular kör, sağır kulak
Ben diyemem olsun olsun.

Cahil miyim olgun muyum
Yeşil miyim solgun muyum
Ben hayattan yılgın mıyım
Ne anlamda olsun olsun?

10.08.1990 / Hüseyin Uçar

KÖRÜCEKLİ ALİ

Türkü söyledi
Davul çaldı
Güldü güldürdü
Halay çekti
Düğününde
Feleğin acımasızlığına susmadan
Bir ilki gerçekleştirdi Körücek
Akıllı
Neşeli ve yürekliydi
Bütün köy
Acımasız yaşama
Kükredi, direndi
Salladı demir bastonunu Ali
Girdi gelinin koluna
Alkışladı dost düşman
Alacağını, inanarak
Ve bilerek
Kadere ve feleğe direnerek
Bileğinin hakkıyla aldı
Ve feleğin
Ve kaderin
Elleri boşlukta kaldı.

 

 22.2.1990 / Hüseyin Uçar

GÜNAYDIN

Günaydın çocuklar
Günaydın dünya
Günaydın kırk yaşım
Acılar yumağı ömrüm merhaba
Neresindeyiz  yolun
Günaydın mı, elveda mı yakın
Çıktım Ishøj tepesine
Geçmişi seyrediyorum
Sevinçlerde yaşadım
Ülkelerde dolaştım
Açıldım okyanuslara
Gezgin amaçlı değil
Ekmeği kovaladım
Sevdalar yaşadım bir başıma
Kerem gibi Aslı’sız
Özlemler yaşadım yankısız
Sade, berrak, pırıl pırıl
Ne acılar bıraktı yakamı, nede türküler
Aç dolaştım özgürce
Seyrettim yarı baygın
Yarı çıplak vitrinleri
Gözlerim hüzün yüklü
Mendil serdim, el açtım merhametsizlere çaresiz
Nefes alıp veren iskeletim Afrika’da
Dünyanın en zengin ülkesinde, bayramlık koyun
Din tacirlerinin elinde cennete adak
Irkçıların horladığı yabancı işçi
Politik göçmen
Sevgilimin elinde kirli mendil
Geçiyor gözlerimin önünde yıllar
Kovalıyor sorular birbirini
Yargılıyor kırk yaşım beni
Bu kitaplar niçin duruyor raflarda
Kimler tüttürüyor bu uzun bacaları
Niçin hapishaneler tıklım tıklım
Konuş çağdaş köle
Hani nerede, el verip bel bağlayıp
Gönül verdiklerin?
Yemeyip yedirdiğin giymeyip giydirdiğin
Hani nerede kırk yılın meyveleri
Hepsi çürüdü mü dedin
Farkındayım, yolun ayrımındayım
Günaydın çocuklar
Günaydın dünya
Günaydın kırk yaşım
Acılar yumağı ömrüm merhaba.

 

5.6.1990 / Hüseyin Uçar

HUY

Canın altındaymış huy
Huy canın altındaymış
Huyum’muş vefalılık
Vefalılık huyum’muş
Bir vefalı tanımadım
Tanımadım bir vefalı
Bir arayış bu belki de
Belki de bir tatmin yolu
Gelmek için üstesinden
Acıların….

 

21.1.1990 / Hüseyin Uçar

YORGUNUM

Gelin ömrüm
Düşürülmüş tuzaklara
Acılara tutunmuş
Bir isimsiz ana
Omuzlarında
Direncin bayrağı
Yanar ömrüne
Bırakın yakamı
Bırakın sözcükler
Bugün yorgunum.

 

22.3.1990 / Hüseyin Uçar

MAYISIN AĞAÇLARI

Ağaçlar Mayısın ağaçları
Rengarenk
Yaprakları
Çiçekleriyle
Ne güzel belgeliyor yaşamı
Sallanıyor dallar bahtiyar
İnsanlar öldürülüyor
Ülkemde
Düşündüğünü söylemek yasak
Tutmuşlar köşe başlarını
Ateş ediyorlar
Ufka
Düşünceye
Umuda
Bombalar patlıyor
Gece yarıları
Ateşe veriliyor
Evler
Kitaplar yakılıyor
Gülen yüzler
Bakan gözler
Türkü söyleyen diller
Susturulmuş
Okunmamış gazeteler
Serilmiş üstüne
Yatıyor birileri
Caddede upuzun.

 

 20.5.1990 / Hüseyin Uçar

SAAT AKŞAMIN DOKUZU

Saat akşamın dokuzu

Gençliğimin kenti
København’ı seyrediyorum
Onaltıncı kattan
Bir gümüş gerdanlık
Göğsünde İskandinavyanın
Milyonlarca sokak lambası
Kusursuz mimarisiyle
Yükseliyor
Gökdelenler
Kuleler, asırlık çınarlar
Altıncı katta kızım yatıyor yaralı
Başkaldırmış saldırıyor karanlığa
Renk cümbüşü içinde
Akıyor arabalar
Gerinerek sağa sola
Yükseliyor suların
İçinde ikinci şehir
Bir inip bir çıkarak
Binaların tepesinde
Yüzüyor kuğular
Altıncı katta
Kızım yatıyor yaralı
Saat akşamın dokuzu
Gençliğimin kenti
København’ı seyrediyorum
Onaltıncı kattan
Köprülerle kanallarla
Kemerlerle bölünmüş
Dolaşıyor şehrin göbeğinde deniz
Deniz taşıtları
Kenti tanıtan sarışın kızlar
İki güzellik yan yana
İnsan ve yarattıkları
Kızım yatıyor
Altıncı katta yaralı
Renk cümbüşü bir liman
Duyulmuyor çığlığı martıların
Yıldızlarca ışık
Ve arabalar
Bir inip bir çıkarak
Binaların tepesinde yüzüyor kuğular
Saat akşamın dokuzu
Gençliğimin kenti
København’ı seyrediyorum
Onaltıncı kattan
Altıncı katta
Kızım yatıyor yaralı.

24.3.1990 / Hüseyin Uçar
Rigshospital / København

 

SIRMA SAÇLIM

                                 – Hatice’ye-

 

Anlatabilecek misiniz
Neler çektiğimi
Sözcükler
Otomatik kapılar
Karşı binalar
Kuleler

Fælledparken

Suskun, tedirgin
Beklemek ameliyat kapısını
Kımıldamadan
Bir noktada
Yoğunlaşarak
Özlemlere gidip gelen
Buğulu gözleri
Kızım sırma saçlım
Bu kaçıncı
Seni güler yüzlü
Hemşirelere
Sakallı doktorlara
Teslim edişim
Korkma onlardan
Onlar Lokman hekimin
Hipokratın torunları
Bu son olacak
Bana inan yavrum
Ne dudağında
Ne damağında
Bir iz kalacak
Sırma saçlım
Karanfilim
Kır çiçeğim
Okşadım yanaklarını
Seslendim işitmedin
Ben de uyuşturulmuş gibiydim
Taşımadı ayaklarım
Kanepeye yığıldım
Bekliyorum gözlerim kapıda
Saate dönüşen dakikaları
Günden uzun saatleri sıralayarak
Anlatabilecek misiniz
Neler çektiğimi sözcükler
Var mı gücünüz
Benim kalmadı.

 

19.3.1990 / Hüseyin Uçar

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DANİMARKA GÜZELLİĞİN NEREDE

İpte sallanıyor Haydar Ağa’mız
Yalvarsak da kabul olmaz duamız
Günden güne bozuluyor havamız
Danimarka, güzelliğin nerede?

 

Bir dünya kurdular çemberden, ağdan
Asıl sahibini kovdular bağdan
Çağdaşlık adına koptular çağdan
Kuzey, senin özelliğin nerede?

 

Sel miydik hedefsiz bulandık, aktık
Başkası adına kendimiz yaktık
Zalime değil de biz bize çattık
Söyle kardeş tüzelliğin nerede?

 

Övdüğümüz düşman oldu yürüdü
Sevdiğimiz sürüm sürüm süründü
Yarı yolda temel direk çürüdü
Göster kuzum mezarlığın nerede?

 

11.10.1990 / Hüseyin Uçar

TĞRKÜLERE KATAMADIM

Anlamaz karadan, aktan
Uzaklaşıp koptu çağdan
Kökümle söktüler bağdan
Gözlerine batamadım.

 

Sevda aktın çağıl çağıl
Sürü müyüm bu ne ağıl
Yüz yıllarca böyle sağıl
Söz verdim de çatamadım.

 

Ağrıdan eski yaşları
Bahara benzer kışları
Mavi mavi bakışları
Türkülere katamadım.

 

14.02.1990 / Hüseyin Uçar

 

EL OLDU

Sözleşip benimle lokmalar yiyen
Üzüldüğüm zaman karalar giyen
Sevdiğim yolunda ölürüm diyen
Anlamadım birden el oldu gitti

 

Sesi kulağımda canım der gibi
Yollarda kayboldu gitti kör gibş
Şimdi bana bakar oldu yer gibi
Etrafını yıkan sel oldu gitti

 

Akşam sabah ağlamaya başlarım
Kopar gibi geriliyor kaslarım
Hiç bir yara öldürmezdi dostlarım
O mahzun bakışlım dil oldu gitti.

 

  11.1. 1989 / Hüseyin Uçar

 

GÜNLERİM AYDIR

Yücelerden uçar gurbet kuşları
Hayal oldu sevdiğimin kaşları
Bana küsmüş daktilomun tuşları
Gecelerim yıl da günlerim adır
Bu sevdadan mevlam sen beni caydır

 

Sürerim ekerim umutlar bitmez
Çalışır on kişi bacamız tütmez
Sevgi yeşertmeye bir ömür yetmez
Gecelerim yıl da günlerim adır
Bu sevdadan mevlam sen beni caydır

 

Boşaldı bulutlar açıldı hava
Yağımız tükenmiş cız demez tava
Kıraçlar fakirde, zenginin ova
Gecelerim yıl da günlerim adır
Bu sevdadan mevlam sen beni caydır.

 

Hüseyin Uçar

 

BEKLERİZ SEFİL

Çok özledim eşi, dostu, sılamı
Ne küstürün ne de üzün halamı
Cümlenize Esen kızın selamı
Gönder cevabını bekleriz sefil

 

Gözleri baharda yanağı yazdır
Kafası dolunay kaşları yaydır
Güzelliği destan ne desem azdır
Gönder cevabını bekleriz sefil

 

Sağmacaya gider gelir mobilet
Unutan amcama selamın ilet
Coştu ilham nehri bahar yaz gölet
Gönder cevabını bekleriz sefil

 

Çağlar yüreğimde bahar sellerin
Yeter artık kalem tutsun ellerin
Tutuldu mu şakır öten dillerin
Gönder cevabını bekleriz sefil

 

Ne yazdın, ne çizdin açıldı ara
İnşaallah Ayşe’de kalmadı yara
Göz aydınlığı bizden sağlıcaklara
Gönder cevabını bekleriz sefil

 

Esen kız getirdi bize neşeyi
Gözün aydın sefil gönder şişeyi
Arada sırada yokla Ayşe’yi
Gönder cevabını bekleriz sefil

 

 20.4.1989 / Hüseyin Uçar

 

 

 

 

 

 

 

SORULUR MU?

Sordum cevap vermediler
Nişan diktim görmediler
Adres verdim bilmediler
Böyle dostluk kurulur mu?

Latifeye gülmek olmaz
Öldürmekle çile dolmaz
Bülbülün gülleri solmaz
Aşık olan yorulur mu?

Durağımız dünya evi
Zamanla eritir devi
Son durağın olsun sevi
Onsuz sular durulur mu?

Yüreğini dosta ada
Dost denilmez elbet yada
Olmaz elbet dostluk moda
Dost yadlardan sorulur mu?

5.2.1989 / Hüseyin Uçar

TEZ GEL

Gönlüm kışa döndü dağlar yeşile
Selamlar getirdim bülbülden güle
Ebedi bitmiyor gurbette çile
Bekletme yolları seyranım tez gel

 

Sevdiğim kapına köle gelmedim
Yıllarca bekledim dile gelmedim
Düşmanlar yelledi yele gelmedim
Bekletme yolları ceylanım tez gel

 

Bekar mıyım, evli miyim bilmedim
Hep ağlattın göz yaşımı silmedim
Cananım dediğim yetiş ölmedim
Bitirme sabrımı civanım tez gel.

 

12.01.1989 /Hüseyin Uçar

YARALADI DİLİNEN

Seviyorum diye lokmamı yiyen
Üzüldüğüm zaman karalar giyen
Sevdiğim yoluna ölürüm, diyen
Sevdiceğim güler oldu elinen

 

Sesi kulağımda canım, der gibi
Şaşırdı yolunu gitti kör gibi
Şimdi bize bakar oldu yer gibi
Önceleri karşılarken gülünen

 

Bakır oldu birden altın taslarım
Kopar gibi geriliyor kaslarım
Hiç bir yara öldürmezdi dostlarım
Sevdiceğim yaraladı dilinen.

 

11. 01. 1989 / Hüseyin Uçar

 

KARA SEVDA

Kabullenmez gönlüm, konuşan yalan
Kör olsun, sürünsün sevdaya salan
Gençlik yıllarından bugüne kalan
Bir hayal, bir anı, bir kara sevda.

 

Yaşım geldi, şimdi kırka dayandı
Hayallerim bile üryan püryandı
Karşılaştık yolda yıllar uyandı
Yapıştı yakama kör kara sevda.

16.02.1989 / Hüseyin Uçar

 

BABAANNEMİN AĞITI

Sabahın seheri düşürdüm yola
Yürü nazlı yavrum uğurlar ola
Pek muhannet yere yapmışsın yuva
Benim tutunacak dalım kalmadı

 

Çekip ayırdılar aldılar benden
Doyup usanmadım Haydar’ım senden
Dilerim tanrıdan döner tez elden
Benim koklayacak gülüm kalmadı

 

Kışıyla ünlüdür zalim Erzurum
Gidip gelemem ki uzaktır Çorum
Güle güle yavrum ben dönüyorum
Benim yürüyecek yolum kalmadı.

 

Derleyen Hüseyin  Uçar. 2.12.1989

 

YARGILADILAR

Her taraf karanlık
Tek dost
Ninnileyen deniz
Yüreğim fırtınaya
Tutulmuş şilep
Ne bir ada gözüküyor
Ne ufukta bir ışık
Göğsümde bir hançer saplı
Ne elim tutuyor
Ne dilim dönüyor
Gözlerimle sesleniyorum
Ne dolunay işitiyor
Ne de yıldızlar
Duyacak gibi değil Ayla
Sevdalılara masal okuyor
Okyanuzlara açılan
Şilebe yol gösteriyor
Ne kadar bağırdım
Bilmiyorum
Gözümü açtığımda
Uçurtmam Antarktika’da
Üşüyen çocuklara
Oyun kuruyor
Avrupalı annem
Afrikalı babamı kınıyor
Mahkemeye vermiş Falkland’lılar
Okyanuslar ötesini işgal
Hakim karar okuyor
Güçlü istediğini yapar
Kulaklarıma inanamadım
Savunmama
Zaman tanımadan
Yargıladılar.

 

12.6.1989 / Hüseyin Uçar

GÜN OLUR

Bilime açılan kapı
Bizim kapımız
Yoktur alın terinden başka
Ne malımız
Ne tapumuz
Gün olur öğreniriz
Halay çekmeyi
Güvercin uçurmayı
Gül sunmayı sevdiklerimize
İşte
O zaman
Ne düşünceye
Kurşun sıkılır
Ne vurulur ellere kelepçe
Atılır yorgunluk
Elerde karanfil
Uçuşan güvercinler
Dillerde şarkı
Barış bahçesine
Dönüşür ülke
Yok edilir açlık
Yoksulluk kalkar rafa
Mutlu yüzler
Gülümseyen dudaklar
İşte bu olmalı ilke.

 

26.7.1989 / Hüseyin Uçar

ÖFKE DURMAZ BİLENİR

Kar yağar yavaş yavaş
Pişmemiş çiğdir lavaş
Yanlışa boyun eğme
Yanlışla durma savaş

Su durur göleklenir
Seven sevgi dilenir
Yanlışa boyun eğme
Öfke durmaz bilenir

Bu ne bitmez eğlence
Birazcık övül bence
Yanlışa boyun eğme
Ölüm yakışmaz gence.

 8.8.1988 / Hüseyin Uçar

YANAR AGLARIM

Severim insanın elbet merdini
Ortak olam gülüm anlat derdini
Göstermezler şu dağların ardını
Zalim pençesinde yanar ağlarım

Her gömleğin elbet yakası yoktur
Açlığın, yokluğun şakası yoktur
Bir öğün doyarım arkası yoktur
Kaldım buralarda kanar ağlarım

İlahi hükümdar olmaya ahtın
Yüreğim saçlarda kavurdun yaktın
Korkarım dedene dönecek tahtın
Şaha, somazaya bakar ağlarım.

 25.10.1988 / Hüseyin Uçar

YOL ALIYOR

Güzeli okşar gibi
Rüyada yaşar gibi
Patente koşar gibi
Yol alıyor gözlerim

Yok olur arandıkça
Yücelir tarandıkça
Bir işe yarandıkça
Tükeniyor sözlerim

Yakışmaz aka kara
Sevdam içimde yara
Yeter düşürdün dara
Nerde kaldın özlerim.

17.3.1988 / Hüseyin Uçar

SEVDİĞİMİ

Yağmur yüklü bulutlar
Yükleniyor gözlerime
Sevdiğimi görür görmez
Derman gelir dizlerime

Bir kurtulsam ahtan vahtan
Hiç bir şey olmuyor yoktan
Sevdiğimi sorar sormaz
Zalimler inseler tahttan.

6.6.1988 / Hüseyin Uçar

DOST DİYE

Dost diye sarıldım kara yılana
Bıraktı hedefe açık alana
Elinde silahı dilleri hançer
Tutmazsa planı başlar yalana

Ne görgüyü bilir ne de övgüyü
Düşürmez dilinden yoz bir sövgüyü
Kötü yönlerini görmem inşaallah
Yıllar evvel mezar etmiş sevgiyi

10.9. 1988 / Hüseyin Uçar

EL UZATAN OLMALI

Döşeksiz kodular uzandık çula
Yüz yaşından sonra girdik okula
Dost dediğin el uzatan olmalı
Darda olduğun bilip düşmeli yola

Dostça sarar bazan gurbette rakı
Damarı kesmeden atlasa çakı
Dost dediğin el uzatan olmalı
Sesler birleşince yapmalı yankı.

28.5.1988 / Hüseyin Uçar

BİR TADIMLIK

Devam et sen hayat okul
Sar yaşamı haydi sokul
Gelen gider koşar adım
Yeter ki olma kula kul

Yiğit vermez ölse ödün
Asırdan uzun geçer gün
Ömür sade bir tadımlık
Sen sen ol mertlikle övün.

 

 6.6.1988 / Hüseyin Uçar

GÖREMEYESİN

Yücelip göklere inemeyesin
Gittiğin yollardan dönemeyesin
Ben olayım sana kolun kanadın
Kör ola gözlerin göremeyesin

Çürüttün ömrümü ömrün çürüye
Bunca çektiklerim söylen mi niye
Çalına üst yanın kal iki büklüm
Yanıp yakarasın yar diye diye

 15.9.1988 / Hüseyin Uçar

BAĞIŞLA BENİ

Sevdiğim bir haber salamıyorum
Seviyorum ama alamıyorum
Artık buralarda kalamıyorum
Sen de seviyorsan bağışla beni

Kader mi, töre mi anlayamadım
İpek saçlarını tarayamadım
Kahroldum, yıkıldım arayamadım
Sen de seviyorsan bağışla beni

Cahilden duyarlı dağda ki taş da
Kavruldu da kalbim kül oldu saç da
Gireyim kapını sevdiğim aç da
Sevenler bağışlar beğışla beni.

 

                                  24.08.1988 / Hüseyin Uçar

BORDO MANTON

Giyinmiş mantoyu beline çıkar
Manto’nun başlığın başına takar
Yürümüş terleri yüzüne akar
Bordo manto’n hayırlı olsun, Mustafa.

Baktım ki solunda dikili düğme
Amcaoğlu bunu kimseye deme
Müsaadesiz, dostum girilmez cem’e
Bordo manto’n hayırlı olsun, Mustafa.

Hoş geldin Mustafa, şehirden köye
Teslim olmaz idin Paşa’ya, Bey’e
Bordo manto sana kimden hediye?
Bordo manto’n hayırlı olsun, Mustafa.

Manto bir vesile espri bunlar
Kapansın, gurbete uzanan yollar
Dilerim herkese neşeli yıllar
Bordo manto’n hayırlı olsun, Mustafa.

                           01.01.1988 Yılbaşı Gecesi / Hüseyin Uçar.

ANNELER GÜNÜ

Anneler günü yarın
Aysız gece
Ben annemi tanıyalı
Ne elinin nasırı kavuştu
Ne yarası bitti kaşının
Odunla yarılan kafa
Sarıldı tülbentle
Ne hastane ne doktor
Bunlardan da uzaktı karakol
Tuzlu yağ bastılar göçüğe

Ne vicdanlar titredi
Ne yürekleri sardı korku
Gene korkan annemdi
Ölürüm diye değil
Akşam yine döverse
Bir oklava uzattılar eline
Sopa sanıp irkildi
Korkma kızım oklava
Cezadan kurtulmuş çocuk gibi gülümsedi
Oturttular tandıra ekmek peziledi
 
Anneler günü yarın
Aysız gece
Hep sevdi üretti
Sevdi karşılıksız
Her mevsimin hasadı
Onu bildi
Şeker pancarı
Sebzeler
Tahıllar
Tütün
Günün kutlu olsun anne

Sana bir yemeni
Babama bir mendil aldım
Anılar depreşti
Başladınız kavgaya
Tarafsız kaldım
Üzülme anne
Acı da olsa
Binlerce anı
Mutlaka vardır yaşanan
Övünülecek bir yanı.

 

6.5.1988 / Hüseyin Uçar   

SESLER GELİYOR

Hilekâr sözlere
Yer yoktur dilimde
Özlem yüklü
Şarkısı vardır özgürlüğün
Bakın gözlerime
Şu gökte ki yıldıza
Şafakla kaybolan karanlığa
Dalda ki tomurcuğa
Güzel yarınları müjdeliyor
Sessizlikte büyüdü
Şiirde çoğaldı
Dünden daha gür
Kaldır başını konuş
Bu grevler ekmek marşıdır onların
Bir umut
Bir yangın ateşidir yüreklerde
Bak dinle
Sesler geliyor
Dünden daha gür
Daha aydınlık.

 

 20.12. 1988 / Hüseyin Uçar

FERYAT ETMEMELİ BÜLBÜL

Çevremi sarmış gece
Yüreğim isyan dolu
Çocuksu bir yalnızlık
Bir sızı var içimde
Yalnızlığım
Bir şeylere gebe
Açılmak istiyorum
Deniz kızlarıyla denize
Bir başka gülmeli dünya
Yükselmeli yıldızlara uçurtmam
Yetiştirenin olma
Mutluluğunu taşımalı
Altın renkler başaklar
Herkese kokmalı
Gül
Sümbül
Karanfil
Birey kendi adına
Yaşamalı dünyayı
Feryat etmemeli
Bülbül…

 21.10.1988 / Hüseyin Uçar

EZGİLER

Ey beni yaşatan
Nesillere taşıyan
Kucaklayan yaratan ezgi
Duman üstüne duman
Öfke üstüne öfke
Ekmeğim
Umudum
Sizde yaşıyor
Sizinle bütün
Ağıt yakmak
Ezgi dizmek
Gidene, gelene
Gelişen hayata
Yapa yalnız
Bakmak ufka
Söken şafağa
Umutla, sevdayla
Geçmişi geleceği selamlamak
Öfkeyi
Sabırı
Yudumlamak kadehlerde
Yanık ezgiler dinlemek
Sefilden
Kalkmak ayağa
Olayı yaşamak
İsyanın filizini görmek
Kendisinden Anadolu’nun
Hastayı kaldırır yatağından
Seksenlik yaşlıları
İndirir yirmisine
Yumruklaşır
Bütünleşir
Bilenir yürek
Ağıtlar, ezgiler
Anadoludur
Anadolunun kendisidir
Ezgiler anlatıyor
Kalbimi kanatıyor
Yeniden yaratıyor
Ağıtta
Ezgide
Onlarca can
Alkan içinde
Yatıyor.

 

 28.11.1988 / Hüseyin Uçar

BEBEĞİM

Günler haftaları
Haftalar ayları
Tamamladı

Geceler gündüzü
Gündüzler geceyi
Kovaladı
Doldu zaman
Bir çocuk sesi duyuldu
Unuttu yorgunluğunu
Uykusuzluğunu
Anne
Yatırdı göğsüne
Geceyi
Umudu
Bebeyi emzirdi
Sıraladı bildiği ninnileri
Uyuttu kollarında
Görmek istiyorum
Bebeğim
Seni okul yollarında.


26.8.1988 / Hüseyin Uçar

Ne yol biter ne özlem

Şu gözüken dağ mıdır
Duygularım sağ mıdır
Ne yol biter, ne özlem
Geçen gün mü, çağ mıdr?

Uyan gözüm uyan
Gurbete gitmez doyan
Ne yol biter, ne özlem
Gölgelerim, dağ mıdır?

Özlem baskıdır usa
Tanımaz sınır, yasa
Ne yol biter, ne özlem
Şu yeşeren. bağ mıdır 

 

27.04.1988 / Hüseyin Uçar

KEMİGİ YOKTUR DİLİN

Sabahlarım geceyi
Ben görmedim yüceyi
Sön faydasız kör ışık
Bölme güzel heceyi

Elinde sarı mendil
Yanıp sönüyor kandil
Dinle biraz kör ışık
Çözüm gerekli candil

Önü kesilmez yelin
Arkına düştüm selin
Dinle biraz yılışık
Kemiği yoktur dilin.

 

16.10.1987 / Hüseyin Uçar

AFİFE JALE

Ben doğunca
Çok sevinmiş ailem
Gözünüz aydın’a
Gelmiş komşular
Ses almaya başladım
Can dediler
Yürüdüm
Afife diye çağırdılar
Herkesle oynadım
On yaşına kadar
On bir yaşına bastım
Toplandı aile meclisi
Törenle çarşaf giydirdiler
Nedir, diye soramadım
Genç kız oldun, dediler
İçin için sevindim.

Bak kızım
Sokakta oynamak
Erkeğe bakmak yok
İslama aykırı
Bir şeyler koparıldı
Yüreğimdem
Ne söylüyorlardı
Neredeydim
Oyunlarımız
Arkadaş sesleri
Ötesindeydi duvarların
Karma karışıktı
Rüyalarım
Duygularım
Yıkılmıştı dünyam
Gülücüklerim
Silinmişti aynalardan
Kulaklarımda uğultu
Usumda sorular sorular
Ben miydim genç kız
Ayıp mı genç kız olmak
Peki, neyim aykırı islama
Bu korku
Bu telaş niye
Erkeğe bakmak
Niçin ayıp
Neyi gizliyordum
İçinde çarşafın
Dünyanın en doğurgan kentinde
Yaşamıyor gibiydim
Silinmişti yüz yılların
Yarattığı değerler
Tepeler
Limanlar
Denizler
Kız Kulesi üzgündü
Avrupa yakası
Asya yakası
Bir başka üzgün.
Bir kaç gün sonra
Radyoda bir ses
Tiyatroya
Kadın oyuncu aranıyor
Gidip yazıldım
İki ay sonra çağırdılar
Yüreğimde
Uçsuz bucaksız
Bir Irmak akıyordu.
Ve binlerce
Kanat takmıştı İstanbul
Eve geldiğimde
Küplere biniyordu
Babam,
Benim kızım ha
Olamaz…
Olacak dedim
Şakladı suratımda tokat
Ve o tokat
Mührü oldu
Sanat anlayışımın.
Sahneden
Sahneye koştum
Ve basıldı
Temsil verdiğim yerler
Öfkeden
Acıdan
Dönmez
Ağzıma sığmaz
Oldu dilim

Doktor çağırdılar
Rahatlar diye
İğne yaptı önce
Sonra toz vermeye
Başladı azar azar
Çok geçmedi aradan
Düştü tetik
Olduk narkotik
İffetten söz ederek
Aldılar iffetimi
Kişiliğimi
Namus adına
Namussuzluk
Ne cevap vereceksiniz
Doğrulsa Hipokrat
Doğrulsa Mustafa kemal
Her şeye rağmen
Sanat anlayışıma
Düşürmedim gölge
Belki de bu son sözlerim
Aklım alındı elimden
Hastanesindeyim
Hoşça kal  güzel İstanbul
Hoşça kal  güzel yurdum
Yücelecekse kadın
Aklanacaksa toplum
Silinecekse ayıp
Ben gidiyorum
Sanatı benden
Devralacaklara
Sesleniyorum
Şunu bilin ki
Sürecek sanat hayatım
Bende biten hayat
Başkalarında başlayacak
Gönül ırmaklarım
Gene coşacak
Gene açılacak perdeler
Seyirci alacak yerini
Sahnelenecek oyun
Ama görmeyeceksiniz
Beni siz
Ne de yasak koyucular.
Ben orda olacağım.

6.7.1988 / Hüseyin Uçar

GÜZELEŞİR

Dil ağıza ağız dile
Gül bülbüle bülbül güle
Dudak pınar saçlar lüle
Taradıkça güzelleşir

Durur mu aşığın dili
Alır onu aşkın seli
Kemana benziyor eli
Doladıkça güzelleşir

Yalvarırım güneş doğma
Bu güzel geceyi kovma
Dilim Veysel gözüm ama
Aradıkça güzelleşir

01.11.1987 / Hüseyin Uçar

İÇİMDE Kİ

Anlamı yok halayların
Dağıtılmış alayların
Viran olmuş sarayların
Terk edilen yurtlar gibi

El değmedik mabet misin
Everest mi, Tibet misin
İçimde ki gurbet misin
Uğranmayan yurtlar gibi.

 10.1.987 / Hüseyin Uçar

ÇOKLAR KÖLE

Aylar hafif yıl az gibi
Ayırdılar bir yoz gibi
Gıdamız soğuk buz gibi
Elimde donar sunaklar

Çoklar köle çoklar uşak
Yollar doğru niçin şaşak
Çoğalırız kuşak kuşak
Gece kondumuz konaklar

Hiç kesilmez gözüm yaşı
Yurt edindik dağı, taşı
Toprak ev depreme karşı
Çatısı mavi çoraklar.

 2.1.1987 / Hüseyin Uçar

GÜLÜN ÖMRÜ

Göze ırak öze yakın
Gerdanına güller takın
Gülün ömrü kısa olur
Hiç öykünme sakın sakın

Gel bağışla gel özsuyu
Var ise eğer sağduyu
Ne işlesen tasa olur
İnsanoğlu derin kuyu

Kuyudan çıkmaya çalış
Bu ne gayret, nasıl yarış
El uzatsan asa olur
Her yan ateş karış karış.

  22.3.1987 / Hüseyin Uçar

DOGUM GÜNÜN KUTLU OLSUN

Düğününde atam göbek
Kitapların öbek öbek
Doğum günün kutlu olsun
Zeytin gözlü koca bebek

Neşeyle sallansın dallar
Engelsiz açılsın yollar
Doğum günün kutlu olsun
Yıpratmasın seni yıllar

Sakın yıkılmasın kaşın
Çağır gelsin arkadaşın
Doğum günün kutlu olsun
Güneşe yükselsin başın

Artsın eksilmesin sevi’n
Bugün doğum günün övün
Doğum günün kutlu olsun
Ömrün olsun bayram, düğün.

9.12. 1987 Hüseyin Uçar

BİR GÖRÜŞTE

Ne baştasın ne de peşte
Ne hayalde ne de düşte
Ver elini kömür gözlüm
Aklım aldın bir görüşte

Derdimin dermanı sensin
Kalbimdeki sancı dinsin
Ver elini kömür gözlüm
Şu ağlayan gönül gülsün

Çatlasa da patlasa da
Tarlayı koyak nadasa
Ver elini kömür gözlüm
Gerisini etme tasa.

28.2.1987 / Hüseyin Uçar

TEPEMDE Kİ

Yılların içli şarkısı
Dolaşıyor dilden dile
Tepemde ki ne baskısı
Ulaşıyor ilden ile

Nedir bilmem aradığım
Şu dilime doladığım
Zülfün tel tel taradığım
Karışıyor selden sele.

 10.1.1987 / Hüseyin Uçar

DERTLİ BÜLBÜL

Kim uyuyor kim uyanık
Çağlayan sular bulanık
Ötme dertli dertli bülbül
Git uzaklaş bağrım yanık

Olmaz imiş cahil olgun
Gece gündüz beynim yorgun
Ötme dertli dertli bülbül
Kırmızı güllerim solgun

Evrim barış canım gökçe
Sürüp çıkardılar tekçe
Ötme dertli dertli bülbül
Tepemizde demir ökçe

Selleri seyire daldım
Herkes geçti bir ben kaldım
Ötme dertli dertli bülbül
Ben bu derdi yardan aldım.

 17.10.1987 / Hüseyin Uçar

GELMEDEN AHRAZ DİLE

Koşup yürüdüm sese
Kondum demir kafese
Dostsan gel doğru söyle
Kaldım nefes nefese

Bari sevgiye eğil
Bu acı reva değil
Gelmeden ahraz dile
Uza burdan azrail.

27.3.1987 / Hüseyin Uçar

TÜKENİR BİR GÜN

Ah edip ağlama değişti işler
Tekil elbet canım üçlerle beşler
Otuza varmadan döküldü dişler
Sabır yol değil ki tükenir bir gün

Yıllarca uyardım sarhoşsan ayıl
Başkasınca değil sen bence sayıl
Şifa pınarlarım kuruttun bu yıl
Ömür göl değil ki, tükenir bir gün

Zalimi avlamak çetindir, zordur
Sevgisiz yaşamak yüreğe kordur
Dillerde dolaşmak yiğide ardır
Sabır dil değil ki, tükenir bir gün.

 1.11. 1987 / Hüseyin Uçar

VAKİTSİZ GÜL AÇMAZ İMİŞ

Ne söylesem dönmez dilim
Altın oldu kirli kilim
Cahil sözün tutmaz imiş
Söylemedi usu selim

Yüz müyüm ki, görülecek
Bez miyim ki, dürülecek
Vakitsiz gül açmaz imiş
Bir hesap var, görülecek

Bir yalan ki yutulmayan
Sökülüp de atılmayan
Kanatsız kuş uçmaz imiş
Bir arzu ki tutulmayan

Anlaşılmaz kör bir mantık
Hem kendi hem düşü satık
Cahil ekin saçmaz imiş
Aşımıza olsun katık.

 

 26.11.1987 / Hüseyin Uçar

UYUR GEZER

Hem enginim hem de yücem
Koca dağım hem de cücem
Gün geçtikçe küçülürsün
Benim adsız serencem

Göl müdür deniz mi Hazar
Hiç ona değmiyor nazar
Gün olur ki açılırsın
Uyur gezer yerli mezar.

 13.2.1987 / Hüseyin Uçar

BU ACI SİLİNİR Mİ

Nesi güzel sevdanın
Al al olmuş gerdanın
Her gün bin kez ölürüm
Ben olayım dermanın

Ölü ten dirilir mi
Gurbetten gelinir mi
Her gün bin kez ölürüm
Bu acı silinir mi

Dilimden düşmez adın
Kalmadı tuzun tadın
Her gün bin kez ölürüm
Bu mu senin muradın?

 23.1.1987 / Hüseyin Uçar

BİR BOŞ KOVAN

Yoktan değil vardan aldım
Ben yarayı yardan aldım
Ne kalp gördüm, ne de yürek
Bir boş kovan gerdan aldım

Bal yapmayan arı mıyım
Bir patlamaz darı mıyım
Hem sürgünüm, hem de kürek
İnsanlığın zarı mıyım?

 10.1.1987 / Hüseyin Uçar

ÇOK ZORLADIM

Sıçrasan ulaşılmaz
Everestler aşılmaz
Engebeler çetindir
Kıyar cana koşulmaz

Asıldım eğemedim
Bir ömür değemedim
Ne söylesem metindir
Dil döküp diyemedim.

  2.4.1987 / Hüseyin Uçar