Skip to content

Author: Huseyin Ucar

BULUP ELİYOR

Ah edip ağlama diyorlar bana
Nasıl ağlamayım eller gülüyor
Zalimin hançeri işliyor cana
Diktiğim fidanlar bir bir ölüyor

Adını okudum esen yellere
Ömür boyu yerindirdin ellere
Toprak mıyım kattın coşan sellere
Hayat zayıfları bulup eliyor

Devamlı yakardım rica dinlemez
Cana kıyar zalim özür dilemez
Kapanmış yolları kıştır gelemez
Gönül defterinden bizi siliyor

Zalime, soysuza edildim kurban
Yenisin alamaz eskimiş urban
Sürüsü dağılmış perişan çoban
Kuzusu kayıptır koyun meliyor

Hiç bir şey görmedim sitemden başka
Hiç sebepsiz düştüm onulmaz aşka
Saraylar kurup oturttum köşke
İncitilmez adı gibi biliyor.

 

13.5.1998/ Hüseyin Uçar

ÖLÇÜ NEDİR Kİ?

Her hanede olsun bir hesap soran
Terbiyede söyle ölçü nedir ki?
Değerler çiğneyip düzenin kuran
Diktatörde yasa, ölçü nedir ki?

Bakınca görünmez dağların ardı
Herkese gül kokar kendinin yurdu
Çürüyen ağacın eksilmez kurdu
Mantıksızda yasa, ölçü nedir ki?

Yıllar değil inan ömür yorulur
Zalimin hesabı bizden sorulur
Her gece, her şafak sehpa kurulur
Egemende yasa, ölçü nedir ki?

Ağlamak yakışmaz demeyin bana
Zalimin hançeri işliyor cana
Her derdime deva şu toprak ana
Toprakta ki yasa, ölçü nedir ki?

 

2.4.1998 / Hüseyin Uçar

MUSA EROĞLUNUN ARDINDAN

Sarplara sarar mı ozanın yolu
Bir gece yaşattın dolu mu dolu
Torosun yiğidi Musa Eroğlu
Toroslara selam götür bizlerden

Anadolum gibi bire bin verdin
O ozan bakışla neleri gördün
Dostundan düşmanı çok olur merdin
Soranlara selam götür bizlerden

Sürüsün doyurmuş mutludur çoban
Nice Halil İbrahimler seçilmiş kurban
Aşkı yüceltiyor gördük Mihriban
Sevenlere selam götür bizlerden

Kusurumuz varsa bağışla bizi
Bir göçmen sürüyürz dert dizi dizi
Keşfedilmeyi bekler görün gökyüzü
Kardeşlere selam götür bizlerden.

 

 21.10.1998 / Hüseyin Uçar

ÖLÜR YORULMAZ

Gördüğüm rüyanın hepisi senin
Senin olsun canım inancın, dinin
Birbirine benzer vücudun, tenin
İnsan olunmadan bir şey olunmaz

Kahrından göç oldu güzelim köyler
Gene onu suçlar yöneten beyler
Benim duygularım üflüyor neyler
Sağ duyu olmadan çözüm bulunmaz

Başkası adına dövmeyin beni
Ben hak etmedim övmeyin beni
Ben layık değilim sevmeyin beni
Bulanık su akmayınca durulmaz

İnsanı anlatır ağıtlar bile
Bülbülün ettiği yeter bülbüle
Tarih boyu sürdü ne bitmez çile
Umut yolcuları ölür yorulmaz

                             
18.8.1999 / Hüseyin Uçar

GÖZ YAŞINA

Bağlansam da tel misali
Tanımazsın el misali
Erken soldun gül misali
Bülbül ağlıyor boşuna
Ölüm bakmaz göz yaşına

Bensiz konuşmaz kavalım
Gurbette budanmış dalım
Bağışla beni sevdalım
Bülbül ağlıyor boşuna
Ölüm bakmaz göz yaşına

Her şeyin adın koyalım
Her gün sevişip doyalım
Yazması sevda oyalım
Bülbül ağlıyor boşuna
Ölüm bakmaz göz yaşına.

                           
26.2.1998 / Hüseyin Uçar

YÜREĞİMDE

Ses vermiyor dağlar, taşlar
Yol bittiği yerde başlar
Canımsınız ey kardaşlar
Yaşarsınız yüreğimde

Var gücümü eller aldı
Ayrılık kapımız çaldı
Hüzün, sitem bize kaldı
Sevdasınız yüreğimde

Ayrılalım el öpmeden
Gözlerimden kan gitmeden
Diri duygular bitmeden
Ekinsiniz yüreğimde

Şimdi geldik yol ayrımı
Uçurdular bal arımı
Kalem anlatmaz zarımı
Gezginsiniz yüreğimde

                    
28.04.1999 / Hüseyin Uçar

KAVUŞMAK HÜZÜN

Gidiyorum hoşça kalın canlarım
Sevenlerin bakışından anlarım
Dileyin ki size dönsün yollarım
Kavuşmak hüzündür ayrılmak ölüm

Deryada balığım düşmüşüm ağ’a
Ayrılmış yolumuz düşmüş uzağa
Orta Asya da yakalandım kurağa
Göçerlik acıdır bırakma gülüm

Karaburun, Altınkum’u dolaştım
Kabıma sığmadım yabana taştım
Akdenizde göz üstünde bir kaştım
Bakışlar hüzündür şiirdir dilim

Yaban elde ben bu dili yaşattım
Hüzünlendim göz yaşlarım boşalttım
Nerde insan görsem ayağa kalktım
Ben sensiz olamam anla güzelim.

                                       
20.7.1999 / Hüseyin Uçar

ÇOĞALIYOR

Talan edip yersiz yurtsuz koymuşlar
Gönül hazinesin bile soymuşlar
Öfkenin adıı bal mı koymuşlar,
Tada tada diş kalmadı çenede.

Hiç kokmuyor şu yabanın gülleri
Etkilemez türküleri dilleri
Tersten eser üşütüyor yelleri
Çoğalıyor yaralarım sinede.

Genç ömrümüz yad ellerde çürüdü
Gazel gibi yel önünde sürüdü
Bahar geldi çayır çimen yürüdü
Yangınlara su aradık nerede.

                           
14.02.1999 Hüseyin Uçar

MEKTUP

Ey yıldız
Çoban yıldızı
Karanlığa kafa tutan
Gürültüsüz aydınlık
Mektup almak istiyorum
Bilip de ulaşamadığım

Ülkelerden,
Doğurgan
Direngen
Anaların ülkesinden
Mektupta kalem
Tutan ellerin sıcaklığı
Okyanusları aşan
Kardeş türküler
Yaralı güvercinin
Kanat çırpışı
Sevgilinin
İşlediği mendil
Duyguların
Satırlara akışı
Ziyaretçi bekleyen
Mahkum
Doğumunu bekleyen
Çocuk
Unutulmuşluğa başkaldırı
Taze
Sıcak
Ve
Demli
Bir mektup.

                          
6.1.1999/ Hüseyin Uçar          

SİZ GÜLSÜNÜZ

Ömrüm söktü acı, sitem
Bu ayrılık hüzün, matem
Yoksul baca gibi tütem
Bülbül benim, siz gülsünüz

Göçmen kuşum gülme bana
Doyamadım ben vatana
Özlemi işliyor cana
Bülbül benim, siz gülsünüz

Anadolum güzel yurdum
Bilsen ne hayaller kurdum
Her gelenden seni sordum
Bülbül benim, siz gülsünüz

Her kopuşum ayrı ölüm
Uzaklarda kokan gülüm
Beni çağırıyor dilim
Bülbül benim, siz gülsünüz.

                            
21. 7. 1999 / Hüseyin Uçar

SOLDURULMUŞ NİDEYİM

Yağmur taneleri dövüyor camı
Hüzünlü ses dolduruyor odamı
Sevmeyenler sarar şimdi goncamı
Gonca güller soldurulmuş nideyim
Başım alıp bu diyardan gideyim

Çok geçmedi, yağmur dindi, ay doğdu
Oturdu göğsüme, halesi boğdu
Nere varsam inan, oradan kovdu
Gonca güller soldurulmuş nideyim
Beklentim kalmadı göçüp gideyim

Hüseyin Uçar’ı araman boşa
Sağırlaştı yürek dönüştü taşa
Bu nasıl yar, yolum sürer yokuşa
Gonca güller soldurulmuş nideyim
En iyisi bu dünyadan gideyim.

3.6.1998 / Hüseyin Uçar

EMMİOĞLU

Uzanmış yatıyor Bektaş bahçede
Bin Kronu kucaklıyor gecede
Kalbimdeki tahtın gayet yücede
Yeni evin hayırlı olsun emmioğlu

Ağacın dalına asmış gocuğun
Mangalda kızarmış kokar sucuğun
Büyüsün, yücelsin çoluk çocuğun
Bağın bahçen neşe dolsun Emmioğlu

Isıtır evini şömine, soba
Şu bizim zulayı sakla dolaba
Sağ olup görseydi o sefil baba
Anmadan geçemem amcam Emmioğlu

Dilimde muhabbet gözümde hüzün
Beraber toplayak elmayı güzün
Acılar görmesin hep gülsün yüzün
Gel sarılıp öpüşelim Emmioğlu.


2.4.1999 / Hüseyin Uçar

DOĞADIR

Ölün de kimseye eğmeyin boyun
Olur mu insanlar kurbanlık koyun
Biçilir kefenin ılırsa suyun
Yaratan da yürüten de doğadır

İnan bana güzel seslim özledim
Dağcı oldum tepe bayır dizledim
Sen sezmedin ömür boyu izledim
Yaratan da çürüten de doğadır

Mezarımı yol üstüne kazalar
Yarin defterine adım yazalar
Benden yana hiç olmadı yasalar
Yaratan da yitiren de doğadır

Hüseyin’i hançerleyin gülmesin
Sevdiklerim benden önce ölmesin
O gören gözlerin daha görmesin
Yaratan da bitiren de doğadır.

 

5.2.1998 / Hüseyin Uçar

ANAMA UĞRADIM EVDE YOĞUDU

Anama uğradım evde yoğudu
Benim anlatacak derdim çoğudu
Çay demledim hüp demeden soğudu
Benim canlarımı gönderin geri

Bahçedeki domatesler kızarmış
Koklamadan kırmızı gül kararmış
Koyun bile kuzusunu ararmış
O güzel insanlar dönsünler geri

Ördekler vaklıyor küçücük gölde
Bütün özlemlerim takılmış telde
Bu sene de kaldık bu gurbet elde
Giden yolcularım dönsünler geri

Bay pederim kalemine sarılsın
Bana değil kaderine darılsın
Güzel parmakları biraz yorulsun
O güzel insanlar dönsünler geri

Hüzün çökmüş gözlerime açılmaz
Ayrılıkla bir ölümden kaçılmaz
Özlem tohum olsa yere saçılmaz
Benim canlarımı gönderin geri

Geçen kağnıların olmaz gölgesi
Ah etmekmiş Hüseyin’in töresi
Yaban dolu sağı, solu, yöresi
O güzel insanlar dönsünler geri.

 

8.8.1998 / Hüseyin Uçar

HARİKA

Bizim olan ne kaldı ki geriye
Ya Araplar aldı ya da Amerika
Öncül idik bir zamanlar dünyada
Paylaşınca miras düştü Afrika

Ben laik’im, ne dindarım, demokrat
Cepheler kurarak yüceltti kırat
Niçin yorgun akar bir sorun Fırat
Silaha dönüştü türbanla hırka

Sarıklılar, sırıklılar çoğaldı
O Yüce Meclise Merve’ler daldı
Orta çağa döndük ufkum karardı
Kapıların kapayacak Avrupa

Örtü bir vesile silahtır türban
Milyonlarca Merve seçildi kurban
Kurt dalmış sürüye çaresiz çoban
Problemin çözülüşü harika.

                           
21.5.1999 / Hüseyin Uçar

AĞLAMAYAN GÖZE

Erkekler ağlamaz demeyin bana
Ağlamayan göze göz mü denilir
İnsanım diyenler kıyar mı cana
Utanmayan yüze yüz mü denilir

Elleri bağlıya kılıcı vuran
Diyor ki yazıyor bunları Kuran
Görseydik caniden bir hesap soran
Anlamsız söze söz mü denilir

Tanrılık yapıyor kul oğlu kullar
Bilim yuvasına dönsün okullar
Artık kardeşliğe açılsın yollar
Çürümüş özlere öz mü denilir?

 

18.4.1998 / Hüseyin Uçar

BOZULMUŞ KERVANLAR

Yalan karşısında dağlar eridi
Toplumsal değerler bir bir çürüdü
Soytarıya gün kotarmak kar idi
Bozulmuş kervanlar bir sonsuz yolda
Yasa, kural yoktur sağ ile solda

Şeriata teslim ettik kıratı
Günden güne duvarlaştı suratı
Halk nasıldır bilmez taştan da katı
Solcular sağda da sağcılar solda
Bozulmuş kervanlar bir sonsuz yolda

Koltuğa oturan kalkmaz bir daha
Karanlıklar düşman elbet sabaha
Her şeyimiz haval’ettik Allaha
Yavruları kayıp analar yolda
Arılar sürülmüş, sinekler balda

Viyana’da çevirdiler Yılmaz’ı
Yumruğu yiyince çıktı avazı
Tazılar avcı da, avcılar tazı
Yerleşikler göçer olmuş yollarda
Baykuşlar ötüyor yeşil dallarda.

                                   
20.12.1999 / Hüseyin Uçar

CAN DOSTUM

Kimi yerken kimi niçin bakına
Attı bizi zalim dağlar ardına
Yıllar geçti varamadık farkına
Sevgi tende derinleşsin can dostum

Yağmur sonu düştük selin arkına
Dişli olduk makinanın çarkına
İşten oydu varamadık farkına
Körpe ömür olgunlaşsın can dostum

Adımızı sanımızı unuttuk
Bal yerine inan zehirler yuttuk
Geçer diye kendimizi avuttuk
Tüm ömürler gelinleşsin can dostum.

                                 
7.7.1998 / Hüseyin Uçar

KÜÇÜK BEBEYİ

Bugün defneyledik küçük bebeyi
Ana deyip saramadan memeyi
Topa tutsam hırsım inmez feleği
Kuzey rüzgarları koyalım adın
Üç gün müdür yavrum dünya muradın

El kadar tabutu aldım elime
Sorular yığınla doldu dilime
Diyemedim inan tek bir kelime
Kuzey rüzğarları koyalım adın
Üç gün müdür yavrum dünya muradın

Şu ölümün geçemedik önüne
Urba bile saramadık tenine
Onaltı Ağustos Salı gününe
Kuzey rüzgarları koyalım adın
Üç gün müdür yavrum dünya muradın.

                                     
16.8.1998 / Hüseyin Uçar

İNEMEM

Yar diye sarıldım ruhsuz bedene
Can dedikçe itti sinemden gene
Hasret oldum on metrelik kefene
Karanlıklar sehpa kurmuş inemem

Dizildi boğaza hıçkırdım durdum
Nasılsın diyenden adresin sordum
Güzel yarınların hayalin kurdum
Karanlıklar sehpa kurmuş gelemem

Gelse ecel bana inan karlıyım
Yüce dağ misali boran, zarlıyım
Bana gül demeyin intizarlıyım
Karanlıklar sehpa kurmuş, gülemem

Duygusuza sevgi nedir, aşk nedir
Söyleyin ilkeller bilir mi kadir
Yastığım, yorganım bir tahta sedir
Karanlıklar sehpa kurmuş sinemem.

 

3.4.1998 / Hüseyin Uçar

ARZUMDUR

Almam hiç kimseyi almam kafaya
Kalleş değilim ki geçem arkaya
Dikerim gözümü büyük kupaya
Başarıya imza atmak arzumdur

Ne düşmanlık tattım ne kavgalıyım
Göz ağrım, yurdum, ona sevdalıyım
Delikanlı öncüyüm edalıyım
Başarıya imza atmak arzumdur

Ne bağnaz, ne ırkçı, Atatürkçüyüm
Kıyamam canlıya, ne de kürkçüyüm
Hem mantığın, hem bilimin gücüyüm
Başarıya imza atmak arzumdur

Unuturum sanma Hacı Bektaş’ı
Ne Karamanoğlu’nu ne de dadaşı
Pir Sultan, Yunus’un olmaz telaşı
Başarıya imza atmak arzumdur

Ben Kara Fatma’yım silinmez adım
Eli saymam, dostlar bozmasın tadım
Düşmanlıklar fayda vermez evladım
Başarıya imza atmak arzumdur.

 

6.1.1998 / Hüseyin Uçar

İNİM İNİM İNLETİLER

Ne ağladım ne de güldüm
Ne yaşadım ne de öldüm
Sazın telindeki dildim
İnim inim inlettiler

Her gün gönlümü kırdılar
Gitsem önüme durdular
Durmadan soru sordular
Ruhsuzlara dinlettiler

İsyankarda öfke oldum
Her türlü dert ile doldum
Bazan saçlarımı yoldum
Acıları öğrettiler.

 

11.3.1998 / Hüseyin Uçar

YARALARIM ÇOALIYOR SİNEDE

Talan edip yersiz yurtsuz koymuşlar
Gönül hazinesin bile soymuşlar
Öfkenin adıı bal mı koymuşlar,
Tada tada diş kalmadı çenede.

Hiç kokmuyor şu yabanın gülleri
Etkilemez türküleri dilleri
Tersten eser üşütüyor yelleri
Çoğalıyor yaralarım sinede.

Genç ömrümüz yad ellerde çürüdü
Gazel gibi yel önünde sürüdü
Bahar geldi çayır çimen yürüdü
Yangınlara su aradık nerede.

                          
 14.02.1999 Hüseyin Uçar

KÖYÜMÜZ

Günden güne kayıp verir köyümüz
Bir bir kapanıyor orda evimiz
Parçalandık fayda vermez sevi’miz
Gazele dönmüşüz kovalar yeller
Acımız bilmeden gülüyor eller

Dedem, ebem, amcam, şimdi de yengem
Hedefsiz yürürüm bozuldu dengem
Kimseye değil feleğe öfkem
Gazele dönmüşüz kovalar yeller
Köklü kütükleri kopardı seller

Bir ömür gülmedin yengem Güleser
Tanrı güldürmezse Peygamber küser
Yoksula her gelen bir ceza keser
Gazele dönmüşüz kovalar yeller
Gözlerim arıyor yaşlıdır diller

Gizemi yok artık kenar köşenin
Sefile aşikar hali Ayşe’nin
Zerresi kalmadı bizde neşenin
Gazele dönmüşüz kovalar yeller
Gözüm gibi ağlar sinemde teller.

                                      
23.12.1999/ Hüseyin Uçar

TAKSİLER GİBİ

Geceleyin yollar görülmüyordu
Saçların dolaşmış örülmüyordu
Kimselere soru sorulmuyordu
Sorular yollarda taksiler gibi

Nedir bilmem beni yollara vuran
Cahildir, düşünmez tuzaklar kuran
Tanrıdan tanrıcı tanrıyı yoran
Nedendir yüreğim aksiler gibi

Tebessüm atarım kimseler almaz
Gönüldür dört mevsim gülleri solmaz
Sevdalı gönüller bir yerde durmaz
Mıhlandım, nöbette  bekçiler gibi.

 

18.6.1998 / Hüseyin Uçar

Ayrılıklar bu gönlümün kırbacı

Turnalar kaldırdık ovadan düzden
Tam da alışmıştık ıradı gözden
Dostlara selam turnalar bizden
Sefili ziyaret edin de geçin.

Güzel Dileğimiz gencecik Eray
Kalemi eline almadan Güray
Acıyı, sevinci sarmış Kuşsaray
Lütfü’ye karanfil koyun da geçin.

Yoktur bu ülkenin madenli dağı
Yakalamış gördük her yönlü çağı
Ayrılık ömrüme yağan kırağı
Ağu’nun hatırın sorun da geçin.

Gömüldü toprağa körpe ümitler
Demiri eritir böylesi dertler
Yol vermiyor bize şu zalim Alpler
Ayşe’ye misafir olun da geçin.

Ayrılık çattı da göz yaşı döktüm
Yaşama sevinci ormandım büktüm
Anadolum sana sevdalar ektim
Çöl Veli’ye secde durun da geçin.

Görevdir elbet Mümtaz’ı anmak
O nasıl duygudur Sivas’ta yanmak
Cana kıyanları nefretle anmak
Hüseyin Uçar’ı yorun da geçin.

                       
13.02.1997 / Hüseyin Uçar

EVETÇİDİR MEHMEDİM

Veresiye vermiş geri alamaz
Koyduğunu koyduk yerde bulamaz
Borçlulara sorsan der ki yaramaz
Hayır bilmez evet’çidir Mehmedim

Müşteriyle konuşurken utanır
Görenler onu bir suçlu sanır
Her ay başı defter elde dolanır
Hayır demez evet’çidir Mehmedim

Sıkıntı çökünce kalinka küser
Onda yoktur kötülükten bir eser
Borçluları bir bir selamı keser
Hayır demez evet’çidir Mehmedim

Geleni gideni hep o ağırlar
Duymasa da hep hisseder sağırlar
Ova Kalinka’da Mehmedin kırlar
Hayır demez evet’çidir Mehmedim

Yavruları yiğit her biri çağdır
Kel tepe değil kendisi dağdır
Kayıbı olsa da duyular sağdır
Hayır demez evet’çidir Mehmedim

Uzatma bu kadar noktala sözü
Elbette utanır insandır özü
Yerine getirir verdiği sözü
Hayır demez evet’çidir Mehmedim

Baştan sona Anadolu ağıdı
El uzatır iş kurana kanıtı
Cihan beyin şu Kurtça’nın anıtı
Hayır demez evet’çidir Mehmedim

                               
18.8.1997 / Hüseyin Uçar

SÜPÜRGEMİ SAZ EYLEDİM

süpürgemi saz eyledim
Sevdiğime naz eyledim
Sonbaharı yaz eyledim
Türkülere kattı beni.

Oba, ocak dolandırdı
Güvercin kanadım kırdı
Beni Türkülerle vurdu
Gurbet ele attı beni.
 
Yoktan bir ozan yarattım
Hüzünü önüme kattım
Ömür boyu hapis yattım
Göz yaşına kattı beni.

Sanki gökten övgü yağdı
Ömür değil, geçen çağdı
Derken, saçlarım ağardı
Duygularım sattı beni.

                     
12.06.1997 / Hüseyin Uçar

GELDİM GİDİYORUM

Laf eder, söz eder bilmez kimisi
Kıralmış sakalı değildir süsü
Diller arasında kültür köprüsü
Benim elçim inan Murat Alpar’dır

Her toprakta bitmez nadide çiçek
Onun değerini ne ile ölçek
Sözümde eksik yok, tamamı gerçek
Benim elçim inan Murat Alpar’dır

Bir huzur rüzgarı esiyor sesi
Bir şey demez ona yobaz töresi
Her zaman kaynıyor dosta kahvesi
Benim elçim inan Murat Alpar’dır

Bakanı, başkanı kaç kişi tanır
Mevkiye, makama nasıl aldanır
Onu tanıyanlar dostça davranır
Benim elçim inan Murat Alpar’dır

Uzatma Hüseyin bu kadar sözü
Bir eşsiz yaratan insandır özü
Tanımayanlar artık tanısın bizi
Benim elçim inan Murat Alpar’dır

 

30.6.1997 / Hüseyin Uçar

TÜRKÜLER BENİM

Elbette etkili ozanın dili
Ebedi ses verir sazının teli
Merhaba İsmail muhabbet seli
Sazında inleyen türküler benim
Anadolu yüklü öyküler benim.

Ufuklara doğru yükseldi uçak
Bulutlar üstünde çıkı’mız açak
Anadolum sizlere açmış kucak
Sazında inleyen türküler benim
Anadolu yüklü öyküler benim.

İnan be ozanım ayrılık yaman
Artar, eksilmez dizlerde derman
Dertlerin ilacı bilim ve zaman
Sazında inleyen türküler benim
Anadolu yüklü öyküler benim.

Hüseyin Uçar’ı unutun, kalsın
Gurbette yad eller kapısın çalsın
Çoban dudağında dertli kavalsın
Sazında inleyen türküler benim
Anadolu yüklü öyküler benim.

 

14.07.1997 /Hüseyin Uçar

TÜRKİYEM -2-

Adın sordum aslı deniz
Salkım sözlü bir Akdeniz
Kucaklaşmış o dört deniz
Türkü yazdım türkü kurdum
Ihlamur kokulu yurdum.

Yüreğimiz türkü dolu
Davul, zurna gözler sulu
Deviniyor Anadolu
Türkü yazdım Türkü kurdum
Bülbül avazlıdır yurdum.

Türkleşirim Yunus ile
Pir Sultan’la düştüm dile
Atatürk’le bin merhale
Türkü yazdım türkü kurdum
Bir başkadır benim yurdum.

Eşsizdir benim Türkiyem
Hasret kaldım ah n’eyleyem
Derdimi sana söyleyem
Türkü yazdım türkü kurdum
Ihlamur kokulu yurdum.

 

27.04.1997 / Hüseyin Uçar

YOLLAR SENİN

Hadi gönül kovulmadan
Hüzünlere boğulmadan
Bulut gibi sağılmadan
Yollar senin yürü gönül.

Göçle gelip göçle giden
Söyle gönül tasan neden
Toprak olur bir gün beden
Uslanmazsan çürü gönül.

Sana birdir iniş yokuş
Ne talan bilirsin ne kış
Sekseninde aynı bakış
Peşinsire sürü gönül.

Kimini boğarsın yasa
Bu da geçer etme tasa
Kime işler anayasa
Gel dönelim geri gönül.

          
31.05.1997  Hüseyin Uçar

Hep köylü kaldı

Sürgünden sürgüne ülkeler gezdim
Düşünce ürettim, ondan da bezdim
Geleceği, inan gelmeden sezdim
Bir yanım yine de hep köylü kaldı.

Bir füze gibi koptum topraktan
Geçti yolum Kopenhag’tan New York’tan
Orkestra kurdum gitarla orgtan
Bir yanım yine de hep köylü kaldı.

Denizleri bırak ummanlar aştım
Amazon misali bilinçsiz taştım
İnanın bu işe kendim de şaştım
Yine de bir yanım hep köylü kaldı.

Köyümün kırından çiçek bekledim
Gözlerime özlem, hüzün yükledim
Kültürüme yeni kültür ekledim
Yine de bir yanım hep köylü kaldı.

Elbet aileme sevi’ydim, nazdım
Ozanın dilinde türküydüm, sazdım
Okullar bitirip kitaplar yazdım
Yine de bir yanım hep köylü kaldı.

                         
13.06. 1997 /Hüseyin Uçar

MEHABA GÜLÜŞÜM

Gözün aydın amca, dede yadigar
Kaba saba biriyim olamam kibar
Yüreğimden hüzün isyanlar akar
Merhaba gülüşüm, merhaba amca.

Hiç kırgın değiliz bil ki cananım
Bilirsin ki insan benim kuranm
Geriliği her dönemde yoranım
Merhaba gülüşüm, merhaba amca.

Öyle bir yaşam ki param parçayım
Hele sorun fiyatımı kaçayım
Ne altınım, ne de geçer akçeyim
Merhaba gülüşüm merhaba amca.

Sitem dolu olsam edemem sitem
Zalime susana bilirsin öfkem
Düzenbaz ellerde şu gelin ülkem
Merhaba gülüşüm, merhaba amca.

Ne haberin gelir ne de selamın
Altınla mı tartılıyor kelamın?
Bayramını kutluyorum amcamın
Merhaba gülüşüm, merhaba amca.

Fatoşlardan haber verin nerdedir
Hüseyinler hep bilinen yerdedir
Ahmet Uçar gurbetçidir, teldedir
Merhaba gülüşüm, merhaba amca.

Selamım tabiidir Uçar Erdoğan
Sen yalnız değilsin, bir koca kovan
Bağışlan, yoluma olayım revan
Merhaba gülüşüm, merhaba amca.

                               
17.04.1997 Hüseyin Uçar

NEFESİMDE

Karşılıksız ben severim
Gene vahşiyi överim
Döner kendimi döverim
Sevgi bunun neresinde?

Meyvaya durmuş ağaçlar
Salkım saçak görün burçlar
Çamaşır döver tokaçlar
Sevgi onun neresinde?

Gerileriz adım adım
Döndü geri dünkü kadım
İnsan kalmaktır muradım
İnsanda her şey yerinde

Hüseyin’im çoğul muyum
Hara mıyım, ağıl mıyım
Çağdışı mı, çağcıl mıyım
Sevgi benim nefesimde.

                     
11.06. 1997 / Hüseyin Uçar

BOGULUYOR DOSTLARIM

Şu zalim hayatın attığı tokat
Günden güne çoğalıyor dostlarım
Ağaya, paşaya, aileye ırgat
İnsan bazan boğuluyor dostlarım

Çalışır çabalar karnımız doymaz
Bir insan yerine hiç kimse koymaz
Bizi yönetenler aymaz mı aymaz
Hayal bile soyuluyor dostlarım

Her kime hal yansan kapıdan kovar
Çobansız sürüyüz yolları ovar
Dillerim yoruldu kalemim  dagar
Zengin nerden kovuluyor dostlarım

Kurşuna dizilmiş ümitler körpe
Yakmış kavurmuşlar koymuşlar küpe
Dikilir karşına o koca tepe
Postal sesi duyuluyor dostlarım

 

6. 4. 1997 / Hüseyin Uçar

VURMAK KOLAY MI?

Işıklar sönmüş, inmiş perdeler
Sevdam kapı önünde yanar döneler
Baş kaldırmış haykırıyor memeler
Gönüle zinciri,vurmak kolay mı?

Tarifsiz bir güzel baharda evren
Aradım sordum bir benim gören
Makinist yaralı kalkmıyor tren
Gönüle sorular, sormak kolay mı?

Gözüm yoktur malda, mülkte, parada
O güzel gözlerin kaldı burada
Saplamış kirpiğin sinem yarada
O gözlerden uzak, durmak kolay mı?

 

4.8.1997 / Hüseyin Uçar

NE SEVDAM HAYALDİR

Işıklar kararmış perdeler inmiş
Yürekte fırtına bir anda dinmiş
Uzun yol yolcusu yurduna dönmüş
Ne yurdu hayaldir ne kendi hayal

Avunurum hayal ilen düşünen
Her şeyin özledim vallah peşinen
Çöplüğünde tavukları eşinen
Ne köyüm hayaldir ne kendim hayal

Göz ucuna özlemleri topladık
Sevdiğimiz nerde olsa yokladık
Yurt uğruna nice düşman hakladık
Ne sevdam hayaldir ne kendim hayal.

 

1.9.1997 / Hüseyin Uçar

TANI ARTIK

Sevgi ektim acı biçtim
Çeşme eştim zehir içtim
Dost adına sofra açtım
Ben insanım tanı artık

Layık mıyım yakılmaya
Terk edildim bakılmaya
Ben başladım sıkılmaya
Ben insanım tanı artık

Hatırlatma geçmişimi
Bana öğretme işimi
Beğenmezsin gidişimi
Ben insanım tanı artık.

Bir gülümse taşatana
Hasret kaldım can vatana
Aferin mi ağlatana
Ben insanım, tanı artık.

16.4.1997 / Hüseyin Uçar

GEREK VAR MI?

İnsafın kurusun senin
Eskiye dönüşsün yenin
Boş yere edersin yemin
Yalana hiç gerek var mı?

Eğilim duyarsın düne
Tuzak kurarsın kendine
Bir bak durduğun yerine
Eleyecek elek var mı?

Yalanı kattın önüne
Yemin ettin hep dinine
Yol alınmaz sine sine
Söyle kazma kürek var mı?

Sıkışıyor nefesleri
Düşüyor baştan fesleri
Boşaltılmış  kafesleri
Dayanacak yürek var mı?

Hep ıslattın kuruluğu
İnkar ettin doğruluğu
Ört bas ettin Susurluğu
Dövüşecek bilek var mı?

Şaha kalktı adil düzen
Yalanı elekten süzen
Seni gidi sinsi gezen
Yağ koyacak külek var mı?

Çogumuz yanlış algılar
Ne üretmiş Osmanlılar
Meydan dolu sarıklılar
Kaldıracak direk var mı?

                     
19.4.1997  / Hüseyin Uçar

YEŞİLDİR ŞİMDİ

Felek bana düşmanlığın ne idi
Delikanlı gönlüm göçerdir şimdi
Nere baksam anılarım büyüdü
Bahar oldu evren, yeşildir şimdi.

Yakamı bırakmaz oldu anılar
Hani nerde arabalar, kağnılar
Geçmişi yaşasam yad eller kınar
Düşmanım yok, dostlar ölçerler şimdi.

Sevdiğimin gizli gizli bakışı
Pınarların doğal doğal akışı
Yaza dönüşmeli gönülün kışı
Delikanlı gönlüm, bülbüldür şimdi,

Güneş yoktur bulutlara asıldım
Aşık oldum bazan dosta kasıldım
Uğraşamam artık ben senden yıldım
Ömür denen zalim, biçerdir şimdi.

 

24.7.1997 / Hüseyin Uçar

AKA KARALAR KARIŞMIŞ

Değer verin, değer görmen
Sefa sürür, sefa sürmen
Seni üğütür değirmen
Ömür acıya alışmış..Hayallerle yatlanırım
Kader deyip katlanırım
Yıllar geçer yaşlanırım
Gurbet tenime yapışmış..

Kayaya eken çedene
Kendini koşan kötene
Bakman gelene gidene
Diller dudakla kapışmış..

İşin biter boşlanırsın
Her fırsatta haşlanırsın
Yenilmekten hoşlanırsın
Gözler umutsuz bakışmış..

Cep aynası boy aynası
Nedir aynanın manası
Yaban ellerdir burası
Aka karalar karışmış…

20/01/2007 Karlslunde.
               Hüseyin Uçar.

SEVGİ KEMAL AŞK ANADIR

Tarla aldım ekemedim
Bir tek fidan dikemedim
Bir gün içten öpemedim
Sevgi temel aşk binadır

Bıçak oldum da bilendim
İnsanım sevgi dilendim
Her gün kendimden iğrendim
Sevgi temel aşk semadır

Ayrı zevkler, ayrı renkler
Sözünde durmaz dönekler
Ömür söker gelenekler
Sevgi hamal aşk şemadır

Hüseyini görürler hor
Yaşam denen zalim ne zor
Yüreğime ekmişler kor
Sevgi kemal aşk anadır.

                          
20.10.1997 / Hüseyin Uçar

BİZ BİZE

Bir ömür ağladım sormadı halim
Gene terk eyledi yar denen zalim
Bana yoldaş oldu dertli mecalim
Ben inledim, o iniler biz bize

Bir günüm bir yıldır saatim çağdır
Dostlarım öldü de düşmanım sağdır
Her ne yöne dönsem tuzaktır, ağdır
Ben inlerim, o iniler göz göze

Bu kocaman ömür seferi zaman
Fırsatçı zalimden dilenmez aman
Artar da eksilmez başımda duman
Ben inlerim, o iniler diz dize

Hüseyin Uçar’ın adını anma
Öldürdün dirilmez, dirilir sanma
Yeter gönlüm n’olur yalana kanma
Ben inlerim, o iniler söz söze.

                                
4.4.1997 / Hüseyin Uçar

GÖNÜL DİLENİR

Şu kanlı zalimler etmeden oyun
Mert ile Namert’te, kurt ile koyun
Gönülsüz güzele denilmez soyun
Muhabbet son bulur, gönül dilenir

Övüp övüp övülmezsen alınma
Sevip sevip sevilmezsen darılma
Seven alıngandır sakın kırılma
Muhabbet son bulur gönül dilenir

Ne desek kar etmez görmez gözleri
Taşa geçer, hançer olur sözleri
Ova olsa hasat vermez düzleri
Muhabbet son bulur gönül dilenir.

 

29.1.1997 / Hüseyin Uçar

ANLAMI NE?

Ben ağladım sen gülerken
Ben hastayken, dökülürken
Genç fidanlar sökülürken
Kahkahanın anlamı ne?

Buna rağmen övdüm seni
Kim kurtarmış söyle teni
Senin oldu çıkan yeni
Düşün! Sana nedir deme?

Sanmam çocuk doğmaz bugün
Yüreğini ovmaz bugün
Sevdiklerim kovmaz bugün
Sen benzedin sana yine?

Yollar geçer ufuklardan
Sesin gelir bulvarlardan
Rakı içtim kovalardan
Söyle nolur, kinin kime?

 

3.2.1997 / Hüseyin Uçar

BİLİNMEZ DOSTUM

Fırtına esti de dağıldı yığın
Bu yıl da kavruldu üzümü bağın
Somunu büyüktür derler ırağın
Gidip görmeyince bilinmez dostum

Dostum ırmak mıdır, yoksa çay mıdır
Yürek ezen tren midir, ray mıdır
Bu uyarı dosttan dosta pay mıdır
Dil yarası asla silinmez dostum

Aktıkça durulur derenin suyu
Dost olana dostum kazar mı kuyu
Can çıkmadan çıkmaz ilkelin huyu
Dünyalar karartır görünmez dostum

Acılar, sevinçler dedemden kalma
Destursuz kimsenin kapısın çalma
Af tüfeği misin, düşün, gel dolma
Yanardağ ağzında yürünmez dostum.

 

28.12.1997 / Hüseyin Uçar

BIYIĞINDA DON RÜZĞARI

Saçlarına karlar yağmış
Bıyığında don rüzğarı
Hep dağlar ovaya ağmış
Ne söylesem yok yararı.
Bulvar değil yamacımız
Artar eksilmez sancımız
Sevişmekti amacımız
İnilettin zarı – zarı.

Bak yer yüzü beyaz halı
Ben kıramam yeşil dalı
Hem aşığım hem sevdalı
Birbirin tutmaz kararı.

Başım ağrır güm güm vurur
Akan pınarlarım kurur
Sanma her şey aynı durur
Kendisi çeker zararı.      

20/02/2006 Karlslunde.
               Hüseyın Uçar.

BİZE KONDU YERİ YOKTUR

Tüm cennetler parsellendi
Bize kondu yeri yoktur
Hürileri paylaştılar
Bize bir tek peri yoktur

Dilekler gelmez yerine
Yoksulluk çökmüş serine
Ne verirler değerine
Adaletin seri yoktur

Ayrısı olmazmış dilin
Kapı açık bize gelin
Cananı olmazmış elin
Selam veren biri yoktur

Tanrıya sordum bunları
Yüzüme serpti unları
Caniye benzer donları
Piri yoktur, diri yoktur.

 

10.7.1997 / Hüseyin Uçar

BENİM ELÇİM

Laf eder, söz eder bilmez kimisi
Kıralmış sakalı değildir süsü
Diller arasında kültür köprüsü
Benim elçim inan Murat Alpar’dır

Her toprakta bitmez nadide çiçek
Onun değerini ne ile ölçek
Sözümde eksik yok, tamamı gerçek
Benim elçim inan Murat Alpar’dır

Bir huzur rüzgarı esiyor sesi
Bir şey demez ona yobaz töresi
Her zaman kaynıyor dosta kahvesi
Benim elçim inan Murat Alpar’dır

Bakanı, başkanı kaç kişi tanır
Mevkiye, makama nasıl aldanır
Onu tanıyanlar dostça davranır
Benim elçim inan Murat Alpar’dır

Uzatma Hüseyin bu kadar sözü
Bir eşsiz yaratan insandır özü
Tanımayanlar artık tanısın bizi
Benim elçim inan Murat Alpar’dır

 

30.6.1997 / Hüseyin Uçar

ALİ BALKIZ

Efsane mi, arena mı yüreği
Zalime, kıyana kalkmış bileği
Hiç bir yerde bırakmamış gerçeği
Ali Balkız çocuk yüzlüm merhaba

Ömür boyu hemi yazmış, okumuş
Teslimiyet nedir, onda yoğumuş
Göze göze bir yaşamı dokumuş
Ali Balkız doğru sözlüm merhaba

Bilinci, kimliği gayet ölçülü
O Neval Bacı’nın biricik gülü
Bir başlarsa Anadolu bülbülü
Ali Balkız bahar gözlüm merhaba

Yaramazlık kapınızı çalmasın
Bilinciniz bir yerlerde kalmasın
Bir gülünüz bin gül olsun, solmasın
Ali Balkız çiçek özlüm merhaba !

 

16.6.1997 / Hüseyin Uçar

YİRMİSİN YAŞAR

Gülün kokusunu bülbüle sorun
Meşe odunudur anası korun
Öyle kolay ise gönülü yorun
Sekseninde bile yirmisin yaşar

Unutmam adını adı anıdır
Sevgilisi her şeyidir canıdır
Sevmek onun en çocuksu yanıdır
Bir evet dediyse dağları aşar

Ne fırtına eyler ne tuzak eyler
Dinlemez koşulu sevgiyi yeğler
Vız gelir ölümler emreden beyler
Yel olur, sel olur bentlerden taşar.

Yerde bulamazsa, semada arar
Güneşin saçını, durmadan tarar
Kimine dert olan kimine yarar
Kaç yaşında olsa sevgiye koşar                                     

 

21.1.1997 / Hüseyin Uçar

GÖLÜMÜ GÖNLÜMÜ

Alıyor aklımı bir çakır gözlü
İmtihan eyledim anladım sözlü
Bir ceylan bakışlı muhabbet özlü
Yolumu yokuşa düşürdü benim

Salmış saçlarını gerdanı gizler
Kaçamak bakışlar hep beni izler
Baş kaldırmış koşar adım ikizler
Kolumu omuzdan budadı benim

Yaşayamam hayalini kurmadan
Vaz geç gönül can evimden vurmadan
Eşkıya mı yolum keser durmadan
Gölümü, gönlümü kuruttu benim.

 

6.11.1997 / Hüseyin Uçar

DEMEZ KOŞARIM

Kalpak giyer şu bildiğim Kırgızlar
Kar altında sürülür mü anızlar
Terketmez gönlümü şu güzel kızlar
İşte ondan dağ taş demez, koşarım

Anlamlı bakışır sevecen gözler
Baş kaldırmış hücum eder ikizler
Seveni kandırmaz karmaşık sözler
Dere tepe, dağ taş demez koşarım

 

                               12.3.1997 / Hüseyin Uçar

ANAYIM BEN

Saçlarım var salkım saçak
Hep kurmuşum oba ocak
İnanıp açmışım kucak
Bilinmeli anayım ben

Sevdim deyip aldattılar
Geri plana attılar
Gece gündüz ağlattılar
Sevilmeli anayım ben

Ben sevsem de sevmediler
Ne istesem vermediler
İnsan gibi görmediler
Görülmeli anayım ben.

 

24.5.1997 / Hüseyin Uçar

KARDEŞ DEDİM

Ad kodum adaş dedim
Bir idik yaklaş dedim
Bağışla beni, yigidim
Ben sana kardaş dedim

İleri gitme yeter
Derdim dertliden beter
Ben sana keklik dedim
Gönlümde bülbül öter

Çeşmeye vardım akmaz
O yar küsmüş mü, bakmaz
Gözlerine vuruldum
Bir türlü ışık yakmaz

İzledim sokak sokak
Göle dönüştü akak
Ben senden vaz geçerim
Yolumdan çekil korkak.

4.11.1997 / Hüseyin Uçar

SİNEM SAZLARI CANLAR

Adaşlarım gencecikken göçünce
Yakınları bu yollardan geçince
Kurtlar kuşlar bu çeşmeden içince
Türkü söyler sinem sazları canlar

Her mezar taşında tanıdık adlar
Bu adlar acımı ikiye katlar
Yarım kalmış alınmamış muratlar
Ağıt yakar sinem bazları canlar

Selver ebem torunların toplamış
Sayısını dört katına katlamış
Felek senin ar damarın çatlamış
Kışa çeviriyor yazları canlar

Mezarlıklar bitmiş dolmuş tarlalar
Dün doğmadan göçmüş bizim balalar
Beyi yoktur talan olmuş yuvalar
Unutmuş gülmeyi, nazları canlar.

 

19.9.1997 / Hüseyin Uçar

MUHABBET HOŞTUR

Refah iktidarı hiledir zamdır
Perçemin etrafı meşedir çamdır
Yeşili güzel de meyvesi hamdır
Muhabbet ehliyle muhabbet hoştur
Şişeler dolu da kadehler boştur

Baharla beraber neşesi çoktur
Hasta düşsen acep gelir mi doktor
302 geçen şosesi yoktur
Muhabbet ehliyle muhabbet hoştur
Şişeler dolu da kadehler boştur

Yıllarca yememiş soğan cücüğü
Kafası çalışan çalar düdüğü
Kuşsaray yazıyor kimlik kütüğü
Muhabbet ehliyle muhabbet hoştur
Şişeler dolu da kadehler boştur

Kutluyorum seni arkadaş Fazlı
Afife’nin adını koyalım Nazlı
Kuşsaraylı demek bülbül avazlı
Muhabbet ehliyle muhabbet hoştur
Şişeler dolu da kadehler boştur.

 

30.3. 1997 / Hüseyin Uçar

KAMBERİM

Pala bıyıkların konuşur benle
Ne söylüyor ozan Kamberim dinle
Sen bir şelalesin olan sevinle
Kırdıkça çoğalan özümüz vardır
Daha söylenmedik sözümüz vardır

Hızlı çıkma yorar. Dikmen Yokuşu
Belli olur dostun seven bakışı
Vız gelir Faşistin boranı, kışı
Kırdıkça çoğalan özümüz vardır
Daha üretecek sözümüz vardır

Cevabını pir aşkına gönderin
Yönünüzü bizden yana dönderin
Selamı tabiidir küçük pederin
Mermiye dönüşen sözümüz vardır.

 

10.6.1997 / Hüseyin Uçar

DÜŞÜNDÜRÜR

Aya baktım gözüm gibi
Yıldız salkım üzüm gibi
Hüzün çökmüş özüm gibi
Beni her an düşündürür

Yaylası var çeşme oluk
Yakmış güneş her şey soluk
Yeryüzü bir sünger suluk
Beni her an düşündürür

Her ay başı hilalleşir
Ay ortası hep netleşir
Ay sonunda bütünleşir
Beni her an düşündürür

Artık adını koyalım
Geceye soru soralım
Konuşan bir ses duyalım
Beni her şey düşündürür.

 

17.8.1997 / Hüseyin Uçar

GELMEZMİYİM EFENDİM

Gözlerimde isyan dilim duada
Yüreğimi kavurdular tavada
Gözlerim yoldadır gönlüm yuvada
Gece gündüz yol alırım efendim

Söyle niçin anlaşılmaz sözlerim
Ömür boyu yollarını gözlerim
İnanın yanıltmaz beni hislerim
Gurbet elde zor kalırım efendim

İndir yemenini görem yüzünü
Süre süre geldim güzel, izini
Yiğit olan elbet tutar sözünü
Söz verirde, gelmezmiyim efendim.

3.2.1996 / Hüseyin Uçar

SULAR DURULMAZ

Taviz’i edeyim niçin
Arkası kesilmez göçün
Seçtiğiniz doğru seçin
Bulanık sular durulmaz

Çetin olur dağ yokuşu
Bakma nolur kuş bakışı
Gerdanda benler nakışı
Sarrafa meslek sorulmaz

Her gülün kokuşu vardır
Her yolun yokuşu vardır
Her suyun akışı vardır
Akar menzili bulunmaz
Akar bir sonu bulunmaz

 

14.9.1996 / Hüseyin Uçar

BOĞDULAR

Oğul verdik boğdular
Yurttan yurda kovdular
Saddam gibi faşistler
Kanlar içip doydular

Ceset dolu Halepçe
Cesedi toplar kepçe
Seni utanmaz sadist
Vuruşsana erkekçe

Bu ne biçim istila
İnsanı sattın pula
Seni amansız gaşist
Halklar getirir yola.

1996 / Hüseyin Uçar

KOPAR GİBİ

Bir ömür ipini boynuma astı
Kanlı düşman oldu sineme bastı
Gencecik yaşlara neyidi kasdı
Kollarımı kopardılar bedenden
Ümit kesilirmiş geçip gidenden

Yüreklere kor doldurdu gidenler
Sarıldı toprağa körpe bedenler
Yıl oldu geçmiyor kısacık günler
Ayaklarım taşımıyor dostlarım
Kopar gibi kasılıyor kaslarım

Güneşin etrafı kara bulutlar
Gidenlere engel değil hudutlar
Kıyan kıydı sizin olsun bu yurtlar
Dönüşü yok ağlamasın analar
Felek yaksın ellerine kınalar

 

                                 30.8.1996 / Hüseyin Uçar

KÖR KÜTÜKLER UYUDU

Ne dedimse gülüm anlamadılar
Zalimi, haini paylamadılar
Diri diri bir mezara kodular
Doğruldukça kör kütükler uyudu

İçtikleri kan değil de söyle ne
Kandırdıkça kandırılır divane
Hem hayatı hemi gönlü virane
Soruldukça kör kütükler uyudu

Ne sorarsın canım ahvalim budur
Bu gönül baharsız ağacı bodur
Sözümü çekemem istersen kudur
Yoruldukça kör kütükler uyudu.

11.4.1996/ Hüseyin Uçar

YOK DERLER SEFİL

Saldın yüreğime alı, alazı
Bu nasıl kaderdir bu nasıl yazı
Dilleri turnaydı bülbül avazı
Aradım yurdumu yok derler sefil

Kimlere emanet ettin barışı
Gene bize değdi feleğin taşı
Boynu bükük koydun kavim kardaşı
Aradım evleri yok derler sefil

Sığmadın bir yere kadersiz emmim
Okyanusta bile yol almaz gemin
Seni unutamam ederim yemin
Aradım yurdumu yok derler sefil

Bir ömür göçmendin yurtsuz yuvasız
Çorbalar içtin yağsız tavasız
Vergiler ödedin dağsız ovasız
Yokladım yurdumu sen yoksun sefil

Dilerim ki kısa ömrün çağ olsun
Her gördüğün bozkır değil dağ olsun
Emmim göçmüş yavruları sağ olsun
Ararım sorarım yok derler sefil

Kuru söğüt nöbetçisin yitirdi
Sefil emmim yaraların bitirdi
Dedem oğlun bizden aldı götürdü
Ararım sorarım yok derler sefil

Nere varsam her yerlerde izin var
Her ezgide bir satırlık dizin var
Her mecliste konuşulur sözün var
Çınlar kulağımda avazın sefil

Kurumuş yapraklar eğilmiş dallar
Sarmış kara toprak kapanmış yollar
Hüseyin halini anlayan anlar
Aradım yurdunu sen yoktun sefil.

 

16.11.1994 / Hüseyin Uçar

AGLAYAMADIM

Beyi ölmüş bir kovanda oğuldum
Koyun oldum yüzyıllarca sağıldım
Karşı çıktım ülke ülke kovuldum
Yüreğim yansa da ağlayamadım

Kurt boğdu kuzumu kırda bayırda
Bırakmadı koyun olsun çayırda
Faydalı olayım der iken yurda
Yavrumun kuşağın bağlayamadım

Dönüyor her dönem kar ile boran
Çekildi çevremden dost ile yaren
Doktor değil inan yaramı saran
Onlar kıydı bana ben kıyamadım

Ölen öldüren de anamın oğlu
Yeter kırdırmayın sağ ile solu
Hepimizin yurdu can Anadolu
Barışı huzuru sağlayamadım.

12.4.1996 / Hüseyin Uçar

DİLİM

Kucaklaşmıştı sarmaş dolaş
Baltıkla Kuzey buz denizi
Sandım annem ninni söylüyor
Öyle içli
Öyle sıcak.

İlk öğreneceğim kelimeleri öğretiyor
Her gün biraz daha gelişyor dilim
Ve kimliğim çıkıyor ortaya
Benim dilim annemle eşanmalıdır
O tutsaksa tutsaktır
O özgürse özgürdür
Onun gelişmişliğiyle gelişir ancak.

Ayrıca bugün anneler günü
Annemin kaburgaları sayılıyor Afrika’da
Avurtları birbirine geçmiş
Dişleri ışıldıyor bembeyaz
Çiçek değil bir dilim ekmek bekliyor
Dünyanın en zengin ülkesinde
Bir dağ başında çırıl çıplak.

Dil uzmanlarının bile farkında olmadığı bir dilde
Ağıt yakıyor kaderine
Parayla alınıp satılıyor
Taşla sopayla öldürülme cezası veriliyor dünyanın bir çok yerinde
Bir siren sesi geliyor
İrkiliyorum
Nerede olduğumu hatırlamaya çalışıyorum.

Sjælland Odden burnundayım
Yalnızlığa, ıssızlığa terkedilmiş yazlık evler
Gökyüzünde dolunay ve yıldızlar
Mette Molds yük şilebi ve şilepten çıkan arabalar
Karanlığa kafa tutan limanın ışıkları
Kıyıyı döven dalgalar
Ve dilimden dökülen mısralar
Bir toplumun geçmişi geleceğidir
Anadil…

Kimi mutlu etmez ki kendi dilinde şarkı söylemek
Farklı dillerde aynı şarkı söylenir
Şarkının söylenişinde yazılışında farklılıklar vardır
Bir toplumun ortak yönlerinin oluşumunda gelişiminde
Sarılınacak bir silah odur.

Konuşan dilim
Gören gözüm
Yürüyen ayağımdır
O başkaldırışımdır.

Suskunluğumdur
Basınım
Radyom
Televizyonumdur

Türkülerimdir
Ağıtlarımdır
Sevinçlerimdir

Karşılıksız seven, sevdiren
Başöğretmenimdir
Yarınlara taşıyan
Tarihimdir o.

 

 08.05.1994 / Hüseyin Uçar

HATIRLAMADI

Hiç bir şey almadım devamlı verdim
Bunca yıl ağladım bilmedi derdim
Yar diye yoluna yüzümü serdim
Geçtiği yolları hatırlamadı

Fidan oldum bahçesine dikildim
Bulut oldum tane tane döküldüm
Kölesiydim ömür boyu büküldüm
Sarılan kollarım hatırlamadı

Hüzünle duyguyla dolmadı bir gün
Benden başkasını yormadı bir gün
Derdin nedir diye sormadı bir gün
Meyveli dallarım hatırlamadı

Bir yara açtı ki kapanmaz derin
Ben güneş olurum o rüzgar, serin
Seversen dünyada olmazmış yerin
Boy boy oğul verdim hatırlamadı.

04.09.1996 / Hüseyin Uçar

DİL YARASIDIR

Ahd ettin de karlı dağlar aşmadın
Sel olup da bir mevsimde taşmadın
Ne dedimse bildiğinden şaşmadın
Ne kurşun ne hançer  dil yarasıdır.

Kapatılmaz bir yaram var derinde
İnanın ki kalbin orta yerinde
Duman tüter baca gibi, serinde
Gül yarası değil  dil yarasıdır.

 

06/05/1996Hüseyin Uçar

NE FAYDA

Ağladım, sızladım akmadı yaşım
Muhabbet ehlidir kesilsin başım
Düşman gibi bakar bacı, kardaşim
Dilim söyler özüm ağlar ne fayda

Yağmurumu ruzgarımı kestiler
Sam yeli olup da  çölden estiler
İhtiyaç duyduğum zaman küstüler
Yaptıkları yürek dağlar ne fayda

Tarihe yazılır her gelip geçen
Üretmeden yerse her konup göçen
Bir görülmez katil yeşili biçen
Cehalet ellerim bağlar ne fayda.

 

1.2.1994 / Hüseyin Uçar

KONMAYAN ÖZGÜR

Ağladım sızladım duyulmaz sesim
Karşıki dağlardan döndü nefesim
Garibanlar yurdu göğüs kafesim
Konanlar pişmandır konmayan özgür

Benim ırmaklarım benle beslenir
Bahar olur kardelenler boy verir
Her derdi acıyı gönlüm üstlenir
Konanlar pişmandır konmayan özgür

Kanadı kırılmış uçamaz turnam
Bir tarih dertlere gark olmuş anam
Kırıldı bir defa barışmaz sunam
Yananlar pişmandır yanmayan özgür

Bir derin nefesle adın anıldı
Sanmayın ki Hüseyin’im yanıldı
İyi niyetliler korkak sanıldı
Sananlar pişmandır sanmayan özgür.

 

1.7.1994 / Hüseyin Uçar

SOR

EĞER KAR YAŞMIŞSA SAÇLARIMA
KIRLANGIÇLAR KONUP KALKIYORLARSA ŞAKAKLARIMDAN
HADİ KANATLAN DİYORSA KELEBEKLER BAHARDA
KAÇAMAK BAKIŞLARINI ESİRGİYORSA ŞEHLA GÖZLÜ KIZLAR
YÜKLENMİŞSE GÖZ PINARLARIM KİRPİKLERİME
SORGULAMAYA BAŞLAMIŞLAR AYNALAR
BANA DEĞİL YILLARA SOR

BIRAKMIYORSA SORUNLAR YAKAMI
GELİP OTURMUŞSA HAMAL MEHMET’İN
ACI TEBESSÜMÜ DUDAKLARIMA
TERKETMİŞSE SEVEREK BÜYÜTTÜKLERİM
ANLAMINI YİTİRMİŞSE SÖZCÜKLER
TARLA TOHUMA MUHTAÇSA
BANA DEĞİL ACLARA SOR

TERKETMİŞSE YAVRUSUNU LEYLEK
KAR YAĞMIŞSA UMUTLARIMA
KOPARILMIŞSA DALINDAN YAPRAK
SEVİLDİKÇE UZAKLAŞIYORSA SEVGİLİ
UZAK ÖZLEMSE UMUT
SUYA HASRETSE TOPRAK
BENDE BAŞLAMIŞSA YÜRÜMEYE YOLLAR
BANA DEĞİL YOLLARA SOR.

 

31.12.1994 / Hüseyin Uçar

YIKMA NOLUR KAŞLARINI

Sağır dilsiz taşlar gibi
Uçamayan kuşlar gib
Bir kavgaya başlar gibi
Silah etme taşlarını

Kulağına oldum küpe
Düz edersin dere tepe
Gönül genç kız, öpüş körpe
Gel sileyim yaşlarını

Yarın kurdum öykülerden
Gıda aldım türkülerden
Ölüyorum can kederden
Yıkma nolur kaşlarını.

 

28.12.1994 / Hüseyin Uçar

BOSNADA YAŞANANLAR

Her yandan çıkıyor toplu mezarlar
Tanrımı ki kara yazı yazarlar
Dünya suskun günden güne azarlar
Kan barut kokuyor dağlar meydanda

Çoktan göçmüş otelciler hancılar
Yüreğimden eksilmiyor sancılar
Kolsuz, başsız yatar kardeş, bacılar
Nice mahzun sivil ağlar meydanda

Kış turisminin kanar yüreği
Yemek ister Sırplar balı, böreği
Dengeli tutuşur yiğit bileği
Vakitsiz bozulan bağlar meydanda

Çevrilmiş Boşnak’ın her yerden yanı
Hangi yöne koşsa hedeftir canı
Hak hukuk bekçisi Avrupa hani
Kurşuna dizilen çağlar meydanda.

10.8.1994 / Hüseyin Uçar

Hiç bir Doktor bu yarama bakmıyor

Hüzünler ekilmiş gönül tarlama
Tuz basmışlar inileyen yarama
Ben yolcuyum kömür gözlüm ağlama
Takatım kesildi kolum kalkmıyor
Yürekler taşlaşmış gözler bakmıyor.

Silahın yerini baltalar aldı
Bunca yılın suçu gençlere kaldı
Hapislik, göçerlik kapımız çaldı
Madımak tutuşmuş sular akmıyor
Hiç bir doktor bu yarama bakmıyor.

Saldırıya hedef bilim yuvası
Talan olmuş al yanağın yuvası
Tazelenir anaların yarası
Üzmüşler bülbülü güle bakmıyor
Kanlı Sivas, yeşil ışık yakmıyor.

 

25.02.1995 / Hüseyin Uçar

ÖLMESE GEREK

Ceylan bakışları konmuş bir dala
Düşmüşüm hüzünle aşk denen yola
Yanaklar benziyor petekte bala
Seni saran yiğit ölmese gerek

Baharda çağlayan sele benziyor
Hançerledi beni ele benziyor
Bülbülün yandığı güle benziyor
Senin aşıkların gülmese gerek

Dalgalar getirdi koydu önüme
Bakışları hançer battı tenime
Ay mıdır, güneş mi doğdu günüme
Akan göz yaşımı silmese gerek

Gözlerim gözünü sardı saralı
Enginli, yüceli dağlar aralı
Ayrılırım burdan kalbim yaralı
Seveni sevilen görmese gerek

Bu bir rüya oğlum Hüseyin uyan
Nice acı gördün buna da dayan
Kör olsun sürünsün sözünden cayan
Sevda kuralını bilmese gerek.

 

 01.08.1994 / Hüseyin Uçar

BİNMEYE GÖRSÜN

Bahara dönermiş bahara kışlar
Un ufak olurmuş tepeler taşlar
Düz olurmuş yare giden yokuşlar
Sevdanın alevi düşmeye görsün

Uçak salsan tutamazsın gönülü
Gülü yolup ağlatmayın bülbülü
Boş kalmış gönüller andırır çölü
Sevdanın ateşi sönmeye görsün

Sevdalı güzeller öncüdür öncü
Yüreğin başından gider mi sancı
Olur mu gönülün yaşlısı genci
Sevdanın atına binmeye görsün.

 

8.5.1996 / Hüseyin Uçar

BEN ÖLMEDEN

Bunca yıl sevdiğim ben sana nazdım
Güzel dost mezarın elimle kazdım
Bütün çektiklerin kalbime yazdım
Ben ölmeden sen ölmezsin sevdiğim

Emaneti bize bacı, kardeşin
Dikilin karşıma yıkılsa kaşın
Boynu buruk burda sarı Bektaş’ın
Ben ölmeden sen ölmezsin sevdiğim

Ne arımız vardır ne de arılık
Nöbet nöbet gelir burda sarılık
Ölümden betermiş emmi ayrılık
Ben ölmeden sen ölmezsin sevdiğim

Çoklar yok olmadan tükenir azlar
Çabuk unuturlar oğullar, kızlar
Ne zaman anarsam yüreğim sızlar
Ben ölmeden sen ölmezsin sevdiğim..

14/6/1996 Sokrates KBH. Hüseyin Uçar.

KÖY KONAĞIYIM

Bana yurdumu sorma güzelim
Bana yurdumu sorma
Ben ne Asyalı
Ne Avrupalı
Ne Afrikalı
Ne de Antarktikalıyım.

Benim yurdum gözlerin
Kimsenin ulaşamadığı
Sekizinci kıta,
Ben oralıyım.

Bana soru sorma güzelim
Bana soru sorma
Bak denizler bile alevler içinde
Karaya vurmuş balinalar yunuslar.
Katlediliyor doğa
Açlığa terkedilmiş kara Afrika
Avrupanın göbeğinde soy kırımı
Bir harabe Bosna
Kimler birbirine kırdırıyor Afgan halkını
Dağılan Sovyetlerde kör döğüşü
Kim kimi boğazlıyor
Kimin adına?

Kabına sığmıyor yüreğim
Kabına sığmıyor
Özgürlüğe olan tutkum
Direngenliğimle yine baş konusuyum gündemin.

Bana nereli olduğumu sorma güzelim
Bana nereli olduğumu sorma
Sorular birbirini kovalıyor
Yanıtlar hazır, kalem arıyorum
Ne tür bitkileri var
Nasıl bir kültür köprüsü oluşturmuş Coğrafyada
Benim memleketim sadece doğduğum topraklar değildir.

O topraklar üstünde
İnsani değerler adına
Ne üretilmişse hepsinin bir bütünüdür.

Benim ülkemde halklar
Öyle iç içe yaşıyorlar ki
Öyle kültür mozayiği oluşturmuşlar ki
Avlu duvarlarından pencere perdelerine
Giyim kuşamlarından
Bindikleri bisiklete bahçıvanlıktan çiftçiliğe
Ve inançlarına kadar farkllılıklar öylesine ortadaki
Bu bizim kaybımız değil kazancımızdır
Gelişmemizin önünde engel değil
Bir verimli ovadır.

Hüzün buketim
Şehla gözlüm
Bak şu belime doladığım gökkuşağı
Avcumdaki yıldızlar
Renk çümbüşü
Bir baştan bir başa
Dağları ovaları
Denizleri ve insanlarıyla
Bir doğa cennetidir.

Hüzün buketim
Şehla gözlüm
Bugün 23 Nisan
Ben bir köy konağıyım
Herhangi bir köyünde yurdumun
Konuklarım var her yıl olduğu gibi
Yaşları yedi ile on üç arası
Rengarenk giysileri
Farklı lisanlarıyla
Mutlu ederler beni.

 

23.04.1994 /Hüseyin Uçar

SÖYLE NASIL SEVGİLİSİN

Irmak olup çağlamadın
Kuşağımı bağlamadın
Arkam sıra ağlamadın
Söyle nasıl sevgilisin?

Sürünürsün ahım alma
Beni tek başıma salma
Dönüp saçlarını yolma
Söyle nasıl sevgilisin?

Yolcuya çölde at mıdır
Damağa değen tat mıdır
Ahın adı murat mıdır
Söyle nasıl sevgilisin?

 

08.03.1996 / Hüseyin Uçar

ERİTTİ BENİ

Nere gitse arkasından sürüdü
Kapıldı öfkeye kalktı yürüdü
Bıraktı gurbette ömrüm çürüdü
Yanardağ ağzında eritti beni

Yakışmaz sevene ömürü oymak
Gönülün arzusu sevdaya doymak
Yanaklar süzülmüş bal ile kaymak
Hayali kollarda çürüttü beni

Hüseyin’im yad ellerle ağlaştı
Karlar yağdı saçlarıma dağlaştı
Hüzünü kedere kattı paylaştı
Hayali yollarda yürüttü beni.
                                 
27.12.1996 / Hüseyin Uçar

NE DİYEYİM BEN SANA

Ey sevdiğim ne diyeyim ben sana
Benim ile yöreceğin gün olsun
Yastığa yorgana sarıldım yattım
Yarın diye beklediğin dün olsun

Gölgen miyim kovaladım tutmadım
Yüze dedim gıyabında atmadım
Sevgi nedir, şefkat nedir tatmadım
Genç yaşında siyah saçın yün olsun

Yüreğime akar hüzün pınarı
Ne desem, söylesem olmaz yararı
Dört mevsim kış yaşar ömrün baharı
Yanın, yören, eşin, dostun kin olsun

Beş duyun var beşi birden çürüye
Cenazeni kurtlar kuşlar sürüye
Ne bıraktın Hüseyinden geriye
El verdiğin senle birlik sin olsun.

30.12.1996 / Hüseyin Uçar

Bu mevsimde ölünür mü?

Demirci demir büküyor
Köle aga’sın çekiyor
Söğüt pamuğun döküyor
Bu mevsimde ölünür mü?

Mayıs, Haziran, Temmuzu
Sordum yoksul bilmez muzu
Kardelenle doğar kuzu
Bu mevsimde ölünür mü?

Olmasın ömrün yokuşu
Kanat çırpar huma kuşu
Ömür denen anlık koşu
Bu mevsimde ölünür mü?

Korkutmasın cinle peri
Kulak çekmez küpeleri
Kalptir elbet aşkın yeri
Bu mevsimde ölünür mü?

Ey sevgili göster yerim
Artsa bile gam kederim
Beni tartar türkülerin
Bu mevsimde ölünür mü?

 

04.06.1995 / Hüseyin Uçar

YAŞAM HANÇERLİYOR

Yüreğimde güneş doğdu sönmüyor
Gönül dilim bir söz verdi dönmüyor
Ömrüm bitti acılarım dinmiyor
Yaşam hançerliyor benden bir ses yok

Buharlaşıp uçmaz denizin suyu
İnan insan oğlu derin bir kuyu
Her insanın farklı değişik huyu
Yaşam hançerliyor benden bir ses yok

Her sözcüğüm bela oldu başıma
Neden dost dediğim çıkmaz karşıma
Her sorduğum bahar dedi kışıma
Yaşam hançerliyor benden bir ses yok

Üç kuruşa satıldığım oluyor
Bazan yirmisinde ömür doluyor
Neden dünya mezarcıya kalıyor
Yaşam hançerliyor benden bir ses yok.

 

9.10.1993 / Hüseyin Uçar

KARA HAYDAR

Ailemizin en ulusu
Torunlarda yansır usu
Altmış yılın dinç yolcusu
Kara Haydar nice yıllar
Destursuz açılsın yollar

Uçar’ların can damarı
Hem karınca hem de arı
Kuzeydeki Çorum barı
Babacığım nice yıllar
Engelsiz açılsın yollar

O herkesten elbet farklı
Yüreğinde neler saklı
Ya zaman, ya babam haklı
Babacığım nice yıllar
Engelsiz açılsın yollar

Yeğenler toplanmış gelmiş
Gülücükler coşan selmiş
Bir hüzünlü ince telmiş
Kara Haydar nice yıllar
Engelsiz açılsın yollar

Sevildiğin bilmelisin
Çağırınca gelmelisin
Tasaları silmelisin
Kara Haydar nice yıllar
Engelsiz açılsın yollar.

28.2.1992 / Hüseyin Uçar

SİVAS

Alevler kavurdu sardı yöremi
Bu nasıl vahşettir deldi sinemi
Zindan etti bize bütün alemi
Tarihler akl’almaz kanlısın Sivas

Ağıtlar fiğanlar yükseldi arşa
Olaylar yüreğim döndürdü taşa
Bitmez mi oyunun ey Hızır Paşa
Tarihler akl’almaz kanlısın Sivas

Yazıldın tarihe otel Madımak
Yüzyıllar yıkansan olmazsın ak pak
Varalım Banaz’a tutalım semah
Tarihler akl’almaz kanlısın Sivas

Olaylara şahit şu Yıldızeli
Alevler içinde Pir Sultan gülü
Kül olmuş el tutmaz onlarca ölü
Tarihler akl’almaz kanlısın Sivas

 

9.9.1993 / Hüseyin Uçar

KÖRÜCEKLİ ALİ

Türkü söyledi
Davul çaldı
Güldü güldürdü
Halay çekti
Düğününde
Feleğin acımasızlığına susmadan
Bir ilki gerçekleştirdi Körücek
Akıllı
Neşeli ve yürekliydi
Bütün köy
Acımasız yaşama
Kükredi, direndi
Salladı demir bastonunu Ali
Girdi gelinin koluna
Alkışladı dost düşman
Alacağını, inanarak
Ve bilerek
Kadere ve feleğe direnerek
Bileğinin hakkıyla aldı
Ve feleğin
Ve kaderin
Elleri boşlukta kaldı.

 

 22.2.1990 / Hüseyin Uçar

GURBET KUŞLARI

Taşımaz mantığı, hayali yollar
Çok zaman duygular mantığı sollar
Darda olsam bile sorulmaz hallar
                        Kırılmış kanadı gurbet kuşları
                        Ezilmiş, horlanmış eğik başları

Güzel gözlerine hüzünler çöker
Güneşe, yıldıza içini döker
Gencecik ömrü özlemler söker
                        Kırılmış kanadı gurbet kuşları
                        Ezilmiş horlanmış eğik başları.

İyidir arası sövgüler ile
Yaşanmaz yapmacık sevgiler ile
Kuğunun özlemi biter mi göle
                        Kırılmış kanadı gurbet kuşları
                        Ezilmiş horlanmış eğik başları.

 

                               18.02.1990 / Hüseyin Uçar

OLSUN OLSUN

Yoksul ağlar, tok da ağlar
Onun iken yeşil bağlar
Şahitsiniz geçen çağlar
Ben diyemem olsun olsun.

Kaçmak mıdır çıkış yolu
Şu yüreğim Anadolu
Anlamadan insanoğlu
Alaylı der, olsun olsun.

Yeşil iken niçin yolak
Sağlam iken olduk çolak
Duygular kör, sağır kulak
Ben diyemem olsun olsun.

Cahil miyim olgun muyum
Yeşil miyim solgun muyum
Ben hayattan yılgın mıyım
Ne anlamda olsun olsun?

10.08.1990 / Hüseyin Uçar

DAYANAMAM

Parmaklar ince ince
Ürperir el değince
Dayanamam sünbüller
Yarim boyun eğince

Ben aşka aldanmışım
Baharı donanmışım
Geçmiş böylece yıllar
Bir baktım yaşlanmışım.

22.02.1990 / Hüseyin Uçar

BARIŞMAM

Felek bana tutturmadın elini
Arklara sığdırdın ömür selini
Unutamam körpe kuzum dilini
Felek sana içerledim barışmam

Sevdalandım söz sohbetin bilmeze
Köle kıldın göz önünü görmeze
Yarim dedim hiç yüzüme gülmeze
Bin yerimden hançerledin, barışmam

Hüzün çöktü gözlerime açılmaz
Yaşam budur, hiç yaşamdan kaçılmaz
Gurbet elde bu ayrılık çekilmez
İlden ile göçerledin barışmam.

                                   
13.2.1991 / Hüseyin Uçar

YORGUNUM

Gelin ömrüm
Düşürülmüş tuzaklara
Acılara tutunmuş
Bir isimsiz ana
Omuzlarında
Direncin bayrağı
Yanar ömrüne
Bırakın yakamı
Bırakın sözcükler
Bugün yorgunum.

 

22.3.1990 / Hüseyin Uçar

BULUŞMAM

Yalvarırım bir gün eğlen, dur zalim
Nasıl yaşıyorum sormazsın halim
Para getirdikçe peteğim balım
Gelenekler küt eyledi konuşmam

Ayrılık demektir kalkan trenler
Kulağımdan gitmez öten sirenler
İnanamaz bir gün beni görenler
Bin kez gelsem gene senle tanışmam

Nefrete dönüştü özlemler bile
Yaş kırka dayandı artıyor çile
Yetmez mi sevdiğim getirdin dile
Tanrı olsan daha senle buluşmam.

                                      
14.2.1991/ Hüseyin Uçar

KANARYAM

Çakır gözler desen desen işlenmiş
Ah edene el kalkar mı kanaryam
Bu genç ömür sevdan ile beslenmiş
Dönüp yad’a hiç bakar mı kanaryam

Bakışın ressamda, dillerin türkü
Deryalarda yüzer derinde kökü
Bakışın yargılar gözlerin öykü
Dağlar düze hiç akar mı kanaryam?

Muhabbettir bakışların çekiyor
Şu sinem şehrine sevda ekiyor
Dört mevsimde aşkın fidan dikiyor
Kalbe konan hiç uçar mı kanaryam?

22.3.1991 / Hüseyin Uçar

Taht kurdun bakisin güzel

Al yanağın kirazları andırır
Benim gibi nice aşık yandırır
Gözlerine bakmak beni kandırır
Muhabbet ehline saki’sin güzel

Sevene dayanmaz tükenir yollar
Meyvaya dönüşür çiçekli dallar
Bülbülden şarkılar, arıdan ballar
Kalbime taht kurdun baki’sin güzel

Gözlerin büyülü nehir mi, göl mü
Bırakmaz yakamı kurak mı, çöl mü
Hala anlamadım diken mi, gül mü
Şu ömür selinin arkı’sın güzel

Sabah kuşlar ile ötüştüm durdum
Her güzel ötene adını sordum
Kuşlar yuva kurdu ben hayal kurdum
Dilimden düşmeyen türküsün güzel.

 

12.04.1991 / Hüseyin Uçar

MUHTARIN ARDINDAN

Dostlar ağlayıp da düşman gülecek
Zalim felek niçin gençler ölecek?
Muhtar göçtü, muhtar bulsun körücek
Bağışlayın beni kavuşamadım
Kanatlandım ama kavuşamadım.

Aht edene Alp dağları düz yazı
Anlamaz sözümden arifler bazı
Çal Dertli Ali, dertli çal sazı
Kanadım kırıldı kavuşamadım.

Neden böyle bilmem yakam ellerde
Niçin uzun ömür bakar körlerde
Göçmen olduk bilinmedik yerlerde
Bağışlayın n’olur kavuşamadım.

Bir büyük teselli küçük Muharrem
Hiç düşman olur mu Aslı’yla Kerem
Elimden gelirse uçuklar örem
Çok istedim ama kavuşamadım.

Küçüğün adına diyelim muhtar
Elbette altını sarrraflar tartar
Aslan yatağında bir aslan yatar
Kanatlandım ama ulaşamadım

Kara haber el ayağımı bağladı
Hüseyinim yüreğini dağladı
Öfke bastı hüzün çöktü ağladı
Çok özlemler duydum ulaşamadım
İstesem de yine kavuşamadım.

 

06.07.1991 / Hüseyin Uçar

PERİŞAN

Kardelenler boy veriyor güzelim
Sensiz buralarda sanki gazelim
Hüzün yüklü gözlerimiz süzelim
Sen sılada ben burada perişan

Nere varsam ayrı toplumsal yapı
Hop eder yüreğim tıklasa kapı
Kar etmez sancıma en kesin hapı
Sen sılada ben burada perişan

Şu kahpe yoksulluk açtı arayı
Kime sorsam çözüm gördü parayı
Sen tanıman sevdiceğim burayı
Sen orada ben burada perişan

Mahkeme duvarı cahilin yüzü
Doğruyu güzeli görmüyor gözü
Anadolu’ya hastır türkünün özü
Sen orada ben burada perişan.

13.2. 1990 / Hüseyin Uçar

YORULUR MU

Sevdalılar sevda dokur
Kırk metrelik mektup okur
Birleşiyor demir, bakır
Sevdasız yol alınır mı?

Öfkeye sığınsam olmaz
Ayrı düşsem zaman dolmaz
On dört Şubat günü solmaz
Aşk zincire vurulur mu?

Mecnun için öldü Kerem
Bu yaşamı nasıl yerem
Aşk yolunda olam verem
Sevdalılar yorulur mu?

Çağa selam Hüseyin’den
Sade o kalmıştır dünden
Ölürüm ayrılmam senden
Sevene yol sorulur mu?

 

13.2.1990 / Hüseyin Uçar

BASKIŞLARI

Anlamaz karadan ağdan
Uzaklaşıp gitti çağdan
Kökümle söktüler bağdan
Gözlerine batamadım

Sevda aktım çağıl çağıl
Sürü müyüm bu ne ağıl
Yüzyıllarca böyle sağıl
Söz verdim de çatamadım

Ağrıdan eski yaşları
Bahara benzer kışları
Mavi mavi bakışları
Türkülere katamadım.

14.2.1990 / Hüseyin Uçar